Hindistan’ın Afrika Politikası: İdealist Dış Politikadan Gerçekçi Politikaya ve Pragmatizme

0

21. yüzyıl ile birlikte kıtanın kaynaklarına gereksinim duyan büyük güçler ve bölgesel güç olma iddiasındaki devletler Afrika açılımları ile gündeme geldiler. Başta ABD, Rusya ve Çin olmak üzere kıtayı modern sömürü sistemi ile çevreleyen ülkelerin yanı sıra tarihsel olarak Afrika ile ortak ve uzun bir sömürgecilik geçmişine sahip olan Hindistan da özellikle 2000’li yıllardan sonra Afrika’da görünürlüğünü arttırmaya başlamıştır. Hindistan-Afrika ilişkilerinin gelişiminin en önemli nedenlerinden biri hiç şüphesiz ki her iki tarafın da ortak paydada birleşmiş olmalarıdır. Sömürgecilik öncesi Hint okyanusu yolu ile ticari amaçlarla başlayan ilişkiler, İngiltere’nin her iki bölgede de hâkim devlet konumuna gelmesiyle durağanlaşsa da Afrika, Hindistan’dan Birleşik Krallık’a taşınan zenginliklerin geçişi sürecinde İngilizler için bir üs haline gelmiştir. Ancak 1947’de Hindistan’ın bağımsızlığını elde etmesi ve daha sonrasında Afrika ülkelerinin bağımsızlık mücadelesinin başlaması ile ilişkiler başka bir boyuta evrilmiştir. Bağımsızlığını kazandıktan sonra Hindistan’ın Afrika politikasının mihenk taşı, Afrika’daki sömürgeciliğe ve ırkçılığa karşı verilen mücadeleye destek olmasıdır. Sömürge yıllarından çok öncesine dayanan Hindistan-Afrika ilişkileri, Gandhi ve ilk başbakan Jawaharlal Nehru döneminde sağlam bir zemine üzerine inşa edilmeye çalışılmıştır. Soğuk Savaş döneminde Doğu-Batı blokları arasında sıkışan ve üçüncü dünya ülkeleri olarak adlandırılan Afrika ülkeleri her iki bloktan gelen yardımlardan olmamak adına başını Hindistan ve Yugoslavya’nın çektiği Bağlantısızlar Hareketi’ne yöneltmiştir. Bu süreçte üçüncü dünya ülkeleri liderliğine soyunan Hindistan, özellikle sahada Çin engeline takılmış ve bundan dolayı istenilen seviyede nüfuz alanı bulamamıştır. Ancak Hindistan, Soğuk Savaş sonrası ekonomik krizlerin atlatılması ile beraber 1990’lı yılların ortalarında başlatılan Afrika seferberliği ile Afrika’nın birçok bölgesinde görünür olmaya başlamıştır. Özellikle 2002 yılında başlatılan “Focus Afrika” ve sonrasında “Genişletilmiş Ufuklar” ve “Team 9” girişimi gibi açılım ve politikalarla birçok Afrika ülkesi ile ilişkilerde derinleşmeye başlamıştır. Ayrıca 2008 yılında başlatılıp üç yılda bir tekrarlanan ve en son 2015 yılında gerçekleştirilen Hindistan-Afrika zirveleri ile siyasi ve ekonomik ilişkiler geliştirilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca son yıllarda her iki taraftan da üst düzey ziyaretlerin olması Hindistan-Afrika ilişkisinin ekonomik bağlamda önemli mesafeler kat ettiğini göstermektedir.

Giriş

1950’li yıllarda başlayan bağımsızlık mücadelelerinin başarıyla sonuçlanması üzerine bağımsızlıklarını yeni kazanan Afrika ülkeleri bu dönemde sömürgeci zihniyetin politikalarından dolayı gerek siyasi gerekse ekonomik olarak eski emperyal güçlerden tamamen ayrılamadılar. Bu dönemde dünyayı ikiye bölen güç mücadelesi bağımsızlıklarını yeni kazanan Afrika ülkelerini yakından ilgilendiriyordu. Siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar Afrika ülkelerini İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan konjonktürde iki süper güç olan ABD ve SSCB arasındaki güç mücadelesinin her açıdan aracı haline dönüştürdü.

Soğuk Savaş döneminde ABD’nin SSCB’ye karşı uyguladığı çevreleme politikasının önemli bir üssü haline gelen Afrika, özellikle Afrika Boynuzu gibi jeo-stratejik konuma sahip bölgeleri nedeniyle bu politikada ABD’nin vazgeçilmesi haline gelmiştir. Aynı zamanda SSCB’nin bölgede etkin olmaması adına ABD gerekli görülen kritik ülkelere ekonomik destek sağlıyordu. Buna karşın Moskova ise Afrika’da yönetime gelen ABD ve Batı Avrupa karşıtı ülkelere hem siyasi hem ekonomik destek sağlayarak bölgede var olan Batı tekelciliğini yıkmaya çalıştı. Ancak SSCB’nin dağılması ile birlikte içinde bulunduğu ekonomik çöküntüden dolayı Afrika ülkeleri ihmal edilmeye başlandı.  Diğer taraftan Çin’e bakıldığında ise Çin, tarihinde maruz kaldığı Batı menşeli sömürge girişimlerini sürekli dile getirerek Afrika ülkelerini içinde bulunduğu bağımsızlık mücadelesinde siyasi ve ekonomik yönden desteklemiştir. Batının sömürgeci ve hegemon yapısını sürekli dile getiren Çin, Batılı ülkelerin yatırım yapmak istemediği alanlara da girerek bölgede Güney-Güney işbirliği söylemi ile zorlayıcı bir üslupla kendini kabul ettirme politikası izlemektedir.

Ortaya çıkan bu güç mücadelesinin nesnesi haline gelen Afrika ülkeleri, özellikle ABD-SSCB arasındaki rekabetten hareketle siyasi ve ekonomik partner bulma girişimlerine girdiler. Ancak yapılan ekonomik yardımların sömürü zihniyeti ile yapılması Afrika ülkelerinin ekonomik ve siyasi bağımsızlılarından ödün vermelerine neden oldu. Bu dönemde henüz ekonomik istikrarını makro düzeyde sağlayamamış olan Hindistan’ın Afrika ülkeleri ile ekonomik münasebetleri kısıtlı olmuştur. Ancak bağımsızlık mücadelelerinde Afrika ülkelerinin yanında olan Hindistan, sömürgecilik karşıtı söylemleri ile Afrika ülkelerine siyasi destek sağlamaktan geri durmamıştır. Genel olarak ırkçılık ve sömürgecilik karşıtı söylemlerle Afrika ülkeleri nezdinde prestijli bir ülke konumuna gelmiştir. Ancak Soğuk Savaş döneminin sonrasında SSCB’den aldığı yardımlar kesilince içine düştüğü ekonomik krizlerden dolayı Afrika ülkeleri ile uzun vadeli ekonomik ilişkiler hedeflendiği gibi geliştirilememiştir.

Soğuk Savaş’ın sonlarına doğru küresel çapta yaşanan ekonomik krizlerden Afrika, kıtasal olarak en çok etkilenenlerin başında geliyordu. SSCB’nin dağılma sürecine girmesi ile beraber Afrika’ya yönelik yardımların ve uzun vadeli kredilerin giderek azalması Afrikalı devletlerin batıya mahkûm olmasına neden oldu. Diğer taraftan SSCB tehdidinin ortadan kalktığı düşüncesi ile hareket eden ABD’nin kıtaya olan ilgisi de giderek azalmaya başladı. Ancak buradaki boşluğun SSCB ve Çin tarafından doldurulmaması için Batı Avrupa ülkelerinin bölgede ABD’ye vekâlet edercesine hareket ettikleri görülmektedir. ABD’nin Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle kıtaya olan ilgisinin azalması bölgede anarşik ortamın oluşmasına neden oldu. Ekonominin de durgunlaşması ve siyasi istikrarsızlığın görünür hale gelmesiyle bölge iç çatışmaların içine sürüklendi.

Diğer yandan başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası örgütlerde sahip olduğu oy potansiyeli ile sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynakları olmak üzere kıtada var olan ve gittikçe artan genç ve dinamik nüfus da Afrika’ya artan ilginin başlıca etkenlerindendir. Başta ABD, Rusya ve Çin olmak üzere kıtayı modern sömürü sistemi ile çevreleyen ülkelerin yanı sıra tarihsel olarak Afrika gibi uzun bir sömürgecilik geçmişine sahip olan Hindistan da özellikle 2000’li yıllardan sonra açıkladığı politikalarla Afrika’da görünür olmaya başlamıştır.

Bu çerçevede bu makalede Hindistan-Afrika ilişkilerinin tarihsel arkaplanına değinilerek Hindistan’ın bağımsızlığı sonrası Nehru ile belirginleşmeye başlayan Hindistan-Afrika ilişkilerinin Soğuk Savaş döneminde yaşadığı kırılma ve bunu takiben Hindistan dış politikasının zorunlu dönüşümüne yer verilecektir.  Ayrıca günümüzde işbirliğinin ulaştığı nokta ve buna yol açan etkenler üzerinde durularak Soğuk Savaş sonrası Hindistan’ın Afrika politikası; ekonomik, siyasi ve askeri ilişkiler bağlamında güncel veriler sunularak incelenecektir. Son olarak genel bir değerlendirme yapılarak Hindistan-Afrika ilişkilerinin hızlı bir ilerleme kaydetmesinin nedenleri üzerinde durulacaktır.

Hindistan-Afrika İlişkilerinin Tarihsel Arkaplanı

Hindistan Afrika ilişkileri oldukça eskilere dayanır. Hindistan ve Afrika, Hindistan’dan Afrika’nın boynuzuna [Cibuti, Somali, Madagaskar] uzanan, yaklaşık üç bin yıllık köklü bir ticari geçmişe sahiptir. İki kıtayı birbirinden ayıran Hint Okyanusu, Hint alt kıtası ve Afrika arasında hem ticari hem kültürel bir köprü işlevini yürütmüştür.  Her ne kadar yazılı tarih o zamanlarda gelişmemiş olsa da bazı maddi ve somut deliller bu ilişkinin varlığını kanıtlamaktadır. Hintli tüccarların 14. yüzyılda Afrika kıyıları ile ticaret ilişkisi yürüttüğü bilinmektedir. 1200 yıldan daha eskiye dayanan tüccar hesaplarına göre Afrika’dan alınan figürlü çarşaflar, topaz (değerli taş), mercan, cam kaplar ile gümüş ve altın tabaklar karşılığında, turkuaz, deri eşyalar, pamuklu kumaş ve ipek ipliği ticareti yapılırdı.  Ayrıca gerek Hint alt kıtasında gerekse Afrika’da son zamanlarda ortaya çıkan arkeolojik buluntularda Afrika’da bulunan Hindistan menşeli[1] ve Hindistan’da bulunan Afrika menşeli eşyaların Hint alt kıtası ile Afrika kıtası arasındaki ilişkilerin çok eskilere dayandığını ortaya koymaktadır.[2]

Hint alt kıtası ve Afrika arasında yapılan tarihsel ticaretin yanı sıra çağlar boyunca hem Hindistan bölgesinden Afrika’ya hem de Afrika’dan Hint alt kıtasına yapılan göçlerin tarihi de oldukça eskilere dayanır. Özellikle günümüzde Afrika’da yaşayan ve sayıları yaklaşık 3 milyon olduğu tahmin edilen Hint kökenli Afrikalıların çok eskiden Hint okyanusu yoluyla buraya göç ettikleri ve çeşitli amaçlarla burada kaldıkları ortaya çıkmaktadır.[3] Ayrıca günümüzde Sudan’da yaşayan ve eski Hint dillerinden Prakrit ile yakın olan Becâ kabilesinin Hindistan kökenli olduğu düşünülmektedir. Diğer taraftan Hindistan’da yaşayan Siddilerin ise yaklaşık 10. yüzyılda Afrika’dan gelerek Hint alt kıtasına yerleştikleri bazı kaynaklarda ileri sürülmektedir. Ayrıca gerek Babürlüler gerek İngiliz sömürü döneminde çok sayıda Afrikalının Hindistan’da racaların saraylarında üst düzey görevlerde bulundukları bilinmektedir.[4]

Bu ilişkiler İngiliz egemenliği döneminde değişmiştir. Hem Hint alt kıtası hem de Afrika’nın sömürü altında olduğu dönemlerde iki taraf arasındaki ilişkiler gerilemeye başlamıştır. Çünkü Afrika ülkelerinin ve Hindistan’ın çoğunluğu İngilizler tarafından yönetilince, Londra eliyle bu ülkeler arasında doğrudan ticaret yapılması engellenmiştir. Buna karşın İngiltere’nin her iki kıtada da varlık göstermesi, Hint alt kıtası ve Afrika’nın çeşitli ülkeleri arasındaki ilişkiyi zorunlu kılmıştır. Bu dönemde Doğu Afrika kıyısındaki limanlar stratejik bir konaklama üssü olarak kullanılıyor ve İngiltere Hint alt kıtasından elde ettiği zenginlikleri bu limanlar aracılığı ile Birleşik Krallığa aktarıyordu. Ayrıca İngiliz sömürgesi döneminde gerek Afrika’da yaşanan çatışmalar gerekse demiryolu yapımında emek gücünde çalıştırılmak üzere Hint alt kıtasından çok sayıda kişi Afrika’ya taşınmıştır.[5]

Bugün sayıları 3 milyonun üzerinde olduğu öngörülen Hint kökenli Afrikalıların yerli halk ile ortak dil ve ortak sömürgeci egemen devlete sahip olmaları ve Afrika kıtasının Hint alt kıtasının bir devamı olarak görülmesi, Hintliler nazarında bu kıtayla ilgili ikinci bir yurt olma algısının oluşmasına yol açmıştır.  Özellikle ortak geçmişe sahip olmaları, Hintlilerin yakın zamanda da Afrika’ya göç ederek önemli görevlerde bulunmaları günümüzde Hint diasporasının etkin kullanılmasına yol açmıştır. Geçmişte olduğu gibi Hindistan, Afrika diasporasını ikili ilişkiler adına bir köprü olarak kullanmayı amaçlamaktadır. Bunların başında ise Hindistan’ın bağımsızlığı adına mücadele veren ve başlattığı pasif direniş hareketiyle sömürü altındaki Afrikalı devletlere ilham kaynağı olan Mahatma Gandhi gelmektedir.

Gandhi, Afrika’da avukat olarak görev yaptığı 1900’lü yılların başında anti-kolonyal söylemler ve sosyal eşitlik, adalet gibi kavramları sıkça dile getirmesi ile Afrika’da saygın bir konumda bulunuyordu.  Avukat olarak Afrika’da çalıştığı dönemlerde her iki bölgede de var olan İngiliz varlığından dolayı gerileyen Afrika ve Hindistan ilişkilerinin ileride değişeceğini ve İngiliz sömürge modası geçtikten sonra Hindistan ve Afrika arasındaki ilişkilerinin geleceğini şu cümlelerle olumluyordu: “Batı sömürge modası geçtikten sonra Hindistan ve Afrika arasındaki ticaret, üretim ürünleri ve hammaddeden değil fikir ve hizmet sektöründen oluşacaktır.”[6]

Birinci Dünya Savaşı’na kadar Afrika’da kaldığını belirten Gandhi burada bulunan Hintlilerin durumuna değinerek sömürgeci güçlerden dolayı sömürgeciler tarafından ırkçı söylemlere maruz kaldıklarını dile getiriyor. Kendi öz hayat kitabında bahsettiği üzere gerek Afrika’daki Hintlileri gerek beyaz adamın üstünlüğünü kural olarak kabul eden yerli halkı bilinçlendirmek adına önemli girişimlerde bulunmuştur. Özellikle gittiği yerlerde gazeteler aracılığı ile halkı bir arada yaşamak için bilinçlendirmeye gayret etmiştir. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı yıllarından sonra Hindistan’a giderek ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise sergilediği pasif direniş hareketi ile sömürge altındaki Afrika ülkeleri nezdinde saygın bir konuma yükselmiştir.[7]  Hindistan’ın bağımsızlığı ile Afrikalı devletler için model olarak kabul edilen Gandhi tarzı pasif direniş ile birçok Afrika ülkesinde olabildiğince az çatışma ile bağımsızlık elde edilmiştir.[8]

1947-1990 Yılları Arası Hindistan-Afrika İlişkileri

Bağımsızlığını kazandıktan sonra Hindistan’ın Afrika politikasının mihenk taşı, Afrika’daki sömürgeciliğe ve ırkçılığa karşı verilen mücadeleye destek olmasıdır. 1947 yılında bağımsızlığını kazanan Hindistan, kendi dış politikasını belirlerken daha belirgin adımlar atma yükümlülüğüne ulaştı. Bağımsız bir devlet olarak geliştirilen idealist politikalar çerçevesinde Afrika ülkelerinin bağımsızlıkları için verilen siyasi destek ilerleyen yıllarda da devam etti. Nitekim bağımsızlık öncesi Gandhi tarafından temellendirilen Hindistan-Afrika ilişkileri, 1948’de Gandhi’nin ölümü üzerine ilk başbakan Jawaharlal Nehru tarafından daha yaygın ve etkin bir şekilde devam ettirildi.  Nehru döneminde Güney-Güney işbirliği söylemi ile hareket edilerek ikili ilişkileri daha somut veriler üzerine inşa edilmeye gayret edildi. Nitekim Nehru görevde bulunduğu 1964 yılına kadar bağımsızlık mücadelesi veren Afrikalı ülkelere siyasi destek vermenin yanı sıra bağımsızlığını elde eden devletlerle diplomatik ilişkiler kurmuştur.

İkili ilişkilerin kısa sürede sağlam bir zemine oturmasının en önemli nedenlerinden biri de bağımsızlığını kazanan Hindistan’ın ırkçılığa karşı sağlam bir duruş sergilemiş olması ve bağımsızlığını yeni yeni kazanmaya başlayan Afrika ülkelerinin ırkçılığa karşı mücadelelerinde yanlarında olmasıdır. Nitekim Güney Afrika’da bu dönemde devlet eliyle yürütülen ırkçı politikalardan dolayı uzun bir süre ikili ilişkiler kesilmiştir. Bu net tavırlarıyla Hindistan’ın Afrika ülkeleri nezdinde saygın bir konuma gelmesini sağlayan Nehru, özellikle Soğuk Savaş döneminde sergilediği tarafsızlık politikası ile Afrika’da nüfuz alanı bulmaya çalışmıştır. Ayrıca Bağlantısızlık Hareketi ile üçüncü dünya ülkelerine liderlik yapmaya çalışan Hindistan, özellikle Afrika’da Çin engeline takılsa da yürüttüğü ırkçılığa karşı politikalar sayesinde belirgin bir ekonomik destek ve yatırım yapmadan bağımsızlığını kazanan Afrika ülkeleri nezdinde saygın bir konuma yükseldi.[9] Özellikle Nehru, Delhi’nin yürüttüğü politikalar ile Afrika’nın dünya düzeni açısından hassasiyetine değindi. Nehru başbakanlığı döneminde yapmış olduğu bir açıklamasında adil dünya düzeni ölçüsünün Afrika’daki durumun düzeltilmesi ile yakından ilişkili olduğunu dile getirmiştir. Aynı zamanda bir diğer açıklamasında ise “Hint okyanusu ile ayrılmış olsak da Afrika bizim kapı komşumuzdur” demiş böylece Afrika ile olan ilişkilerin sadece ekonomik bazlı olmayıp iki kıta arasındaki duygusal bağların da ikili ilişkiler açısından önemli olduğunu dile getirmiştir. Nehru döneminde gittikçe belirginleşen Afrika politikası bağlamında ilk olarak bağımsız iki Afrika ülkesinden Mısır ve Etiyopya ile diplomatik ilişkiler başlatılmıştır.  Ayrıca bağımsızlığını henüz kazanamamış İngiliz sömürgesi Afrika ülkelerinde konsolosluklar açarak bu yolla bağımsızlık mücadelesinde siyasi anlamda desteklerini ortaya koymuştur. Uygulanan bu stratejik politikaların Hindistan adına olumlu sonuçlar doğurması da uzun süre almamıştır. Nitekim bu desteklerin karşılığını 1957 yılında sömürgeciliğe karşı bağımsızlığını kazanan ilk devlet olan Gana’nın lideri Nkrumah’ın ilk deniz aşırı ziyaretini Hindistan’a gerçekleştirmesi ile almıştır.[10] Diğer taraftan Afrika’da bulunan Hint asıllı Afrikalılar, Delhi’nin Afrika konusunda ırkçılığa karşı yürüttüğü politikalardan sonraki en önemli araçsal argüman oldu. Diasporanın önemini kavrayan Delhi bunu Afrika’da nüfuz alanı bulma yolunda stratejik bir varlık olarak kullanmaya başladı.

Nehru’nun Afrika’ya yönelik politikasının iki büyük kolu vardı. Birincisi, Güney Afrika’da sömürgeciliğe ve ırk ayrımcılığına karşı mücadele etmek adına verilen desteğiydi. Nitekim ırkçılık ve ayrımcılık gibi konularda Hindistan, Birleşmiş Milletler’de çok aktif bir rol üstlendi. Bu yolla Hindistan, Afrika ülkeleri nezdinde sömürgeci gözüyle bakılmayan bir stratejik ortak olma yolunda ilerledi.  İkincisi ise Hint diasporasının Afrika ayağıydı.  Afrika da yaşayan Hint kökenli insanları ilgilendiren bu politikada ise Nehru’nun Hint kökenli Afrikalılara tavsiyeleri vardı. Nehru, Hint kökenli Afrikalıların kendilerini yerel topluluklarla özdeşleştirmelerini ve benimsedikleri ülkelerin halkının siyasi arzularına karşı daha olumlu bir tutum sergilemelerini tavsiye etti. Ekonomik konularda onlara, Afrikalılar için eşit fırsatların bedeli olarak herhangi bir özel ayrıcalık aramamalarını önerdi. Afrikalılar hem Nehru’nun hem de Mahatma Gandhi’nin Afrika’daki mücadeleye desteğini kabul ederek verilen tavsiyeleri dikkate aldılar. Gerek Nehru gerekse Gandhi’nin bu mesajlarından ve özellikle Gandhi’nin şiddet içermeyen pasif direnişinden Gana’daki Kwame Nkrumah, Zambiya’nın Kenneth Kaunda ve Tanzanya’dan Julius Nyerere’nin de dahil olduğu Afrika’daki pek çok siyah liderin ilham aldığı söylenmektedir.[11]

Bir diğer tarihsel bağ ise kültürel alandaki ilişkilerdir. Yeni Hindistan’ın ilk Milli Eğitim Bakanı Mevlana Ebu’l-Kelam Azad tarafından 1950 yılında kurulan Hindistan Kültürel İlişkiler Konseyi (ICCR), bağımsızlığını kazanan birçok ülkenin öğrencilerine devlet bursları vererek Afrika ile olan bağları güçlendirmek kapsamında gelecekte bu ülkelerde söz sahibi olabilecek nitelikli eleman yetiştirilmesine yardımcı oldu. İlerleyen süreçte Hindistan Kültürel İlişkiler Konseyi tarafından Afrikalı öğrencilere Hindistan’da yükseköğrenim görebilmeleri için devlet bursu verilmeye devam edildi. Ayrıca gerek bilimsel araştırmalar gerekse Ebu’l-Kelam Azad’ın politikaları kapsamında birçok Afrika âlimi, Hindistan’daki yüksek öğrenim kurumlarından doktora programları dahil olmak üzere üniversite derecelerini elde etmek için bu burslardan yararlandı.[12]

Ayrıca Hindistan’ın bu uzun vadeli politikaları, ortaklık planları kapsamında yerel işçileri eğitmeyi, böylece kalifiye insan sermayesinin inşasına katkıda bulunmayı içermekteydi. Örneğin, Hindistan Angola’nın elmas ticaretine girerken, Angola’da mücevher üretiminin yanı sıra elmas kesme ve parlatma merkezi kurmayı da vaat etti.  Yani Hindistan’ın burada nüfuz alanı bulmasının bir diğer sebebi de sadece yatırım yapmak değil yaptığı yatırımın eğitimini de vermiş olmasıydı. Aynı zamanda Hindistan’ın Angola’da demiryolu projesini teşvik etmesi ve yerli işçilerin burada istihdam edilmesini istemesi de Hindistan’a büyük dönüşümler sağladı.[13] Kısacası Hindistan, esasında kazandır-kazan politikasını izliyordu.

1959 yılında Hindistan-Afrika Konseyi oluşturuldu ve bu yolla bağımsızlıklarını yeni kazanan Afrika ülkeleri ile ikili ilişkilerin kurulması hedeflendi. Bu yolla Çin’in kıtada uzun vadeli krediler aracılığıyla girilmemiş alanlara hükmetmesinin önüne geçerek Hindistan adına bölgede yeni nüfuz alanları oluşturulmaya çalışıldı. Böylece Çin faktöründen dolayı Hindistan’ın bölge dışı kalması engellenmiş oldu. 1969 yılında Hindistan Dışişleri Bakanlığı, Afrika politikasında atılması gereken adımlar bağlamında yeni açılım politikasını görüşmek üzere Afrika’daki elçileri ülkeye çağırarak yeni Delhi’de bir Afrika Konferansı düzenledi. Alınan kararlar doğrultusunda yeni politikaların daha çok ekonomik bazlı yatırımları kapsamasına vurgu yapıldı. Ayrıca 1971’de SSCB ile yapılan dostluk antlaşmasını imzalayan ve Pakistan’la yapılan savaştan galip çıkan Hindistan’ın bu gibi gelişmelerle Afrika’da nüfuz alanı yaratması önündeki en büyük engel olan Çin’e karşı özgüven kazanmasına yol açtı.

Olumlu gelişmelerin yanı sıra bir takım olumsuz gelişmeler de Hindistan’ın bir müddet Afrika politikasının işlevsiz hale gelmesine neden oldu. Öncelikle bu dönemde Çin’in uzun vadeli krediler sayesinde Batılı ülkelerin girmediği alanlara da girmesi Hindistan adına olumsuz bir gelişme olarak algılanıyordu. Çünkü savaştan çıkan Hindistan’ın sınırsal sorunlar yaşadığı Pakistan’dan dolayı savunma sanayisine çok fazla yüklenmesi, Afrika’ya yapılacak yatırımlarda Hindistan’ın elini zayıflatıyordu. Ayrıca 1972 yılında Uganda da yaşayan Hint asıllı nüfusun sorun olarak algılanması ve devam eden süreçte sınır dışı edilmeleri Hindistan ve Uganda arasındaki bağları kopma noktasına getirdi. Ancak o dönemde İndira Gandhi’nin yatıştırmacı politikaları durumun çözülmesine ve ikili ilişkilerin tekrar düzelmesine yol açtı. Bu durum aynı zamanda Hindistan’ın Afrika’da diaspora alanındaki önemli eksikliklerini ortaya koyuyordu.[14]

Hindistan, 1980’lere kadar “Afrika’daki bağımsızlık mücadelelerini destekleme” politikasını istikrarla sürdürdü. Özellikle Güney Afrika ve Namibya’daki ırk ayrımcılığına karşı Afrikalı devletlerle yakın işbirliği politikası yürüttü. Ayrıca Hindistan, 1967’de Afrika Ulusal Kongresi’ne (ANC) ve 1985’te SWAPO’ya (Güney Batı Afrika Halk Örgütü) diplomatik statü verdi. 1984 yılında suikasta uğrayarak hayatını kaybeden İndira Gandhi’nin yerine geçen oğlu Rajiv Gandhi’nin döneminde birçok kez Afrika ülkelerine ziyaretler gerçekleştirilerek Hindistan’ın Afrika’da görünür olması sağlanmaya çalışıldı. Bu dönemde Nehru döneminde izlenen diaspora ve iç çatışmalar yaşayan ülkelere destek verilme politikalarına devam edildi. Bağımsız ülkelere siyasi desteğin yanı sıra ekonomik kalkınma ve yapılanma adına önemli yatırımlar yapılması planlandı.  Bu politikalar kapsamında bu dönemde kurulan Bağlantısız Ülkelerin Afrika Fonu’na başlangıçta 500 milyon Hint rupisi verilerek Afrika’ya yatırım yapılmasına özendirme yolunda adımlar atıldı. Ayrıca 1984 yılında yaşanan kuraklıkta Etiyopya, Sudan, Somali ve Kenya gibi ülkelere büyük miktarda gıda yardımı yapıldı.[15]

Soğuk Savaş döneminde her iki bloğa da mesafeli durmaya çalışan Hindistan’ın, Çin ile birçok alanda sorun yaşaması Hindistan açısından birçok yeniliği beraberinde getirdi. Çin’in Pakistan’ı desteklemesi ve Pakistan’ın Bağdat Paktı’na üye olarak tarafını belirlemesi üzerine Hindistan da SSCB’ye yaklaştı. Bütün bu yaşananların Afrika politikasına yansıması ise uzun dönemde Hindistan adına olumlu sonuçlandı. Öncelikle Afrika’daki Çin etkinliğini kırmak adına Afrika yatırımlarına hız veren Hindistan, diplomatik ilişkilerini geliştirmeyi de devam ettirdi. 1970’lerden sonra Çin-ABD yakınlaşması Çin’in Afrika kıtasındaki prestijini zedelerken, 1976 yılında Çin’de yaşanan ekonomik reformlar nedeniyle Çin’in içe dönmesi Hindistan’ın Afrika’da rahatlamasına yol açtı. Bu yönüyle Afrika halkları nezdinde Hindistan, bir nevi Çin zehirine karşı panzehir statüsündeydi.

Soğuk Savaş Sonrası Hindistan Dış Politikasının Zorunlu Dönüşümü: İdealist Dış Politikadan Gerçekçi Politikaya ve Pragmatizme

Chris Ogden, Hindistan’ın Soğuk Savaş sonrası oluşan konjonktürde değişen dış politikasını şöyle açıklamaktadır. “Soğuk Savaş sonrası barış temettüsü, artan doğrudan yabancı yatırım, teknoloji ve yeni ticari pazar ihtiyacı, Hindistan’ın bölgesel ve küresel rejimlere karşı daha pragmatik bir tutum sergilemesine neden olmuştur”.[16]

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile Hindistan en temel müttefiki olan SSCB’yi kaybetmesinden dolayı uluslararası sistemde kendisini dışlanmış buldu. 1991’de Sovyetlerden gelen dış yardımların kesilmesiyle Hindistan yetersiz hükümet gelirleri ile karşı karşıya kaldı. Bu dönemde görevde bulunan koalisyon hükümetinin istikrarsız politikaları ülkede mali krize neden oldu ve sonuç olarak IMF’den kredi talebinde bulunularak kademeli olarak ekonomide liberalleştirme yoluna gidildi.[17]

Soğuk Savaş döneminde Pakistan ve Çin’i kendisine karşı tehdit olarak algılayan Hindistan, dönem dönem SSCB’ye yaklaştıysa da Soğuk Savaş döneminde Bağlantısızlar Hareketi içinde kalmıştır. Reel politika açısından bakıldığında bağımsızlıktan sonra birçok defa sınır savaşı yaşadığı Pakistan ve Aksay Çin bölgesi için Çin ile girdiği savaştan mağlup çıkması Hindistan’ın Doğu bloğu içerisinde yer almaya iten sebeplerdi. Pakistan’ın Bağdat Paktı’na üye olarak tarafını batıdan yana kullanması Hindistan’ı Sovyetler’e yakınlaştırsa da Hindistan Doğu bloğuna dahil olmamış ve üçüncü dünya ülkelerinin lideri olma stratejisini yürütmüştür. Nitekim Çin tehdidinden dolayı SSCB’ye bağlandığı ve gerekli askeri ve ekonomik desteği almasına rağmen Bağlantısızlar Hareketi’ndeki rolünü devam ettirmesi Hindistan’ın üçüncü dünya ülkeleri tarafından prestijli ve işbirliği yapılabilir bir ülke konumuna getirmiştir.[18]

1964’te Çin’in nükleer silah sahibi olması ve bu konuda Pakistan’a her alanda destek vermesi Hindistan’ın Pakistan’dan sonra Çin’i de doğrudan tehdit olarak algılamasına neden oldu. SSCB ile ortaya çıkan anlaşmazlıklar neticesinde Batı bloğu ile yakınlaşma stratejisi yürütmeye başlayan Çin, Hindistan’ın güvenlik endişelerini daha da arttırdı. Yaşanan bu gelişmelerle birlikte kendisini, ABD’nin SSCB yayılmasına karşı uyguladığı çevreleme politikasının potasında bulan Hindistan, güvenlik tehdidi nedeniyle Sovyetler ile 1971 yılında dostluk ittifakı kurmak zorunda kaldı. Asya’da SSCB’yi dengelemeye çalışan batı müttefiki Çin’e karşı Hindistan ile doğal bir müttefiklik içerisine giren Sovyetler, Hindistan’ın doğudan gelen tehditlere karşı daha sağlam politikalar üretmesine yol açtı.[19]

Soğuk Savaş’ın bitmesine kadar Batı tarafından çevrelenen ve bu yolla üzerindeki yükü hafifletmek ve tehdit algısını daha geniş bir alana yaymaya çalışan SSCB, bu politikalar doğrultusunda Hindistan’a olan askeri ve ekonomik yardımlarını arttırdı. Ancak Soğuk Savaş’ın sonlarına doğru 1985’te SSCB’nin ekonomide yeni bir yapılanmaya gideceğini açıklaması dış yardımların azalacağı anlamına geliyordu. SSCB’den kaynaklı bu olaylar neticesinde Hindistan, daha önceden açıkladığı ancak tam anlamıyla uygulamaya koyamadığı dışa açılım politikasını Rajiv Gandhi liderliğinde uygulamaya başladı. Nitekim güvenlik politikasında SSCB’ye bağlı olan ve milli gelirinin büyük kısmını savunmaya ayıran Hindistan adına yeni bir dönemin başlangıcı reel politika açısında zorunlu görünmekteydi. Dolayısıyla bu durumda Afrika politikasında belirlenen hedeflere ulaşmak oldukça imkânsız bir hal almıştı.

Hal böyleyken Sovyetler Birliği’nin dağılması ve 1991’de Rajiv Gandhi’nin bir suikast sonucu hayatını kaybetmesi küresel alanda tek müttefikini kaybeden Hindistan’ın zor duruma düşmesine neden oldu. Gandhi’nin ölümü üzerine ülke siyasal istikrarsızlık ile karşı karşıya kalmış ve ekonomide gerileme yaşanmaya başlamıştı. Bu dönemde artan enflasyon ve bütçe açığı ülkedeki döviz rezervinin 1 milyar doların altına düşmesine yol açmıştı.[20]

Bu olumsuz tablo karşında somut adımlar atması gereken Hindistan, öncelikle Batı ile siyasal ve ekonomik alanda ikili ilişkiler geliştirme stratejisini uygulamaya koyarak dış politikada pragmatist bir politika benimseyeceğinin ışıklarını yaktı. Ekonomik anlamda ülkede reformlar yapılmaya başlanmış ve durağanlaşan ekonominin tekrar canlanmasına odaklanılmıştı. Bu politikalar kapsamında öncelikle ideolojik ilkelere dayalı bir dış politikayı terk ederek ekonomik büyümeyi temel alan çok taraflı, pragmatist bir politika geliştirilmeye başlandı. Nitekim batı karşıtlığı terk ederek çok boyutlu ilişkiler geliştirmeye başlayan Hindistan kısa dönemde bunun olumlu yansımalarını gerek siyasal gerekse ekonomik anlamda hissetti.

Soğuk Savaş sonrası dış politikada zorunlu bir dönüşüm sağlayan Hindistan, realist bir bakış açısıyla bakıldığında sosyalizmden kapitalizme geçiş sağlayarak başta ABD ve Çin olmak üzere Pakistan’ın destek aldığı devletlerle ikili ilişkilerini düzletmeye gayret sarfetti. Aynı zamanda üçüncü dünya ülkelerine liderlik yapma tutkusunu bırakarak kendi ideolojik yönelimlerden soyut bir milli çıkar politikası yürütmeye başladı. Nitekim bu politikalar doğrultusunda geliştirilen çok boyutlu ilişkiler çerçevesinde Rusya, İran, İsrail ve belirli Arap devletleri ile var olan ikili ilişkilerin her alanda derinleştirilmesine odaklanıldı. Sonuç olarak Hindistan’ın Soğuk Savaş sonrasında idealist bir dış politikadan pragmatist bir dış politikayı benimsemeye başlaması Hindistan’ı uluslararası sistemdeki, rolünü değiştirerek tekrar bölgesel bir güç olarak kabul edilmesi yönündeki hedeflerine yönlendirdi.

Soğuk Savaş Sonrası Hindistan’ın Afrika Politikası

Hindistan’ın Afrika politikası, Soğuk Savaş sonrası dönemde daha tutarlı politikalar çerçevesinde önemli bir gelişim kaydetti. Geliştirilen pragmatist politikalar;  ekonomik işbirliğini teşvik etmek, Hint diaspora sorununu çözmek ve bunu ekonomik ve siyasal işbirliği için bir köprü olarak düzenlemek, terörizmle mücadele etmek, barışı korumak ve Afrika savunma güçlerine yardım etmek gibi somut söylemler üzerine yapılandırılmıştır.

Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra idealist dış politikayı terk edip pragmatist bir dış politika benimsemeye başlayan Hindistan, bu dönemde içerisinde bulunduğu siyasi ve ekonomik durumlardan dolayı Afrika ile yeterince ilgilenememiştir. Ancak yeni yüzyıl ile birlikte birçok alanda atılan adımlar Hindistan’ın Afrika’da var olacağının ve nüfuz alanını genişleteceğinin sinyallerini veriyordu. İlan edilen Afrika açılımı ile birlikte başta siyasal ve ekonomik olmak üzere birçok alanda hem kıtasal olarak hem de bölgesel olarak ikili ilişkilerini ilerletmeye odaklandı.

Çeşitli Afrika ülkelerinde büyükelçi olarak görev yapmış olan Eski Büyükelçi H.H.S. Viswanathan’a göre Hindistan-Afrika ticaretinin sürekli artış göstermesinin en önemli sebebi, Hindistan’ın Afrika ülkelerine batılı bir bakış açısıyla bakmamasıdır.[21] Bu çerçevede incelendiğinde eşit ortaklık prensibinin uygulandığı Hindistan-Afrika ilişkilerin artmasının 3 temel sebebi vardır. Birincisi Hindistan işbirliği yaptığı ülkelere herhangi bir durumu veya ilkeyi şart koşmuyor, ikincisi Hindistan baskı yolu ile değil eşitlik ilkesi doğrultusunda hareket ediyor, üçüncüsü ise Hindistan batılı güçlerin yaptığı gibi işbirliği yaptığı ülkelerin egemenliklerini sorgulamıyor. Genel olarak bakıldığında Hindistan’ın Afrika’da var olmasının ve büyük bir nüfuz alanı elde etmesinin sebebi de bu temel ilkelerdir. Dünyanın en büyük demokrasisi unvanına sahip Hindistan, Afrika ülkeleri ile olan ticaretinde ideolojik davranmayıp uzun vadeli kazanç amacını gütmektedir. Bu bağlamda bakıldığında Soğuk Savaş sonrasında dışa açılım politikası ilan eden Hindistan’ın Afrika ile arasındaki ticaret hacmi 1990 yılında 990 milyon dolar iken 2017 yılı itibari ile 70 milyar dolara ulaşmıştır.[22]

Ekonomik İlişkiler

Soğuk Savaş’tan sonra ilan edilen dışa açılma politikası ile Hindistan ekonomisi gözle görülür bir ilerleme kat etti. Kuşkusuz bu büyümede Hindistan’ın dış politikada öncelik verdiği Afrika kıtasının rolü oldukça büyüktür. Özellikle 2000’li yıllarla birlikte Afrika ile olan ilişkileri arttırma adına atılan yeni adımların büyük bölümü ekonomik bazlı adımlardı. Hindistan, Afrika ülkeleriyle olan işbirliğini güçlendirmek adına Soğuk Savaş sonrası dönemde özellikle de yeni yüzyılda önemli girişimlerde bulundu. Siyasi olarak ilişkiler, idealizmin ve duygusallığın daha önceki aşamasını geride bırakıp pragmatik ve karşılıklı olarak kazandıran bir ortaklığa ilerledi.

Hindistan ekonomisi, satın alma gücü paritesine göre günümüzde dünyanın en büyük üçüncü ekonomisidir.  Yaklaşık 1.3 milyarlık nüfusunun büyük çoğunluğunu 25 yaş altı genç kesim oluşturmaktadır.  Dolayısıyla son yıllarda %7-10 arasında düzenli bir büyüme sağlayan Hindistan ekonomisi bu nüfusun enerji tüketim ihtiyacını karşılamak adına önemli çalışmalar yapmak zorundadır. Nitekim enerji tüketiminin yaklaşık %75’ini ithal ederek karşılayan Hindistan bu noktada Ortadoğu’ya bağımlı halde görünmektedir. Gerek Ortadoğu’da oluşan enerji güvenlik sorunu gerekse yeni kaynaklara ulaşma çabası Hindistan’ın Afrika’ya yönelmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda yeni yüzyıl ile birlikte Hindistan sermayesinin yatırım amaçlı hızla Afrika’ya yöneldiği görülmektedir.[23]

Güney-Güney işbirliği söylemi ile ortak sömürü geçmişine vurgu yaparak ekonomik işbirliği ve yardım politikalarını ön plana çıkaran Hindistan, 1990’lı yılların ortalarından itibaren Afrika’yı açılım alanı olarak ilan etti. Bunun neticesinde ekonomik yatırım ve yardımların arttığı ve siyasal ilişkilerin bu seyirle geliştiği görülmektedir. 1990’ların başlarında hükümet, gelecekte somut ekonomik, siyasi,  teknolojik, eğitim ve kültürel alanda işbirliğine dayalı yeni ilişkileri geliştirileceğini vurguladı. Bununla birlikte Hindistan’ın bu politikaya ilişkin hedeflerinin yıllar boyunca devam ettiği ve Güney-Güney söylemi ile aralarında güçlü ekonomik bağların gelişimine ve bu ülkelerin karşılıklı olarak gelişmesi için Hindistan’ın göreceli ekonomik gücünün kullanılmasının önemine vurgu yapıldı. Bu yönden Hindistan, Hindistan Teknik ve Ekonomik İşbirliği (ITEC) programı kapsamında Afrika ülkelerine teknik destek sağladı. Bu doğrultuda eğitim (sivil ve askeri),  ekipman tedariki, danışmanlık hizmetleri ve fizibilite çalışmaları gibi projeler ve proje ile ilgili yardımlar, uzman eğitimcilerden tecrübe paylaşımı ve Afrikalı üst düzey yetkililerin/karar alıcıların Hindistan’a çalışma ziyaretleri gibi konular temel teknik destek konuları olmuştur.[24]

Ayrıca Afrika’ya açılım planları doğrultusunda 1990’lı yılların ortalarından itibaren hükümet Afrika ile ticareti teşvik etmek için bir dizi girişim başlattı. Bu girişimler sonucu verilen destekler doğrultusunda Hükümetten ayrı olarak, özel sektörün de Afrika pazarlarını keşfetmesi teşvik edildi. Bu doğrultuda Hint Endüstrileri Konfederasyonu (CII), Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği (ASSOCHAM), Hindistan Ticaret ve Sanayi Odaları Federasyonu (FICCI), Hint İhracatçıları Örgütü Federasyonu (FIEO) gibi kuruluşlar ekonomik ve ticari işbirliğini ilerletmek adına çeşitli alanlarda girişimler başlattı.[25]

1992 yılındaki EXIM Bank kredilerinin verilmeye başlanmasından 2000’li yıllara kadar hem hükümet hem özel sektör Afrika’da önemli başarılar elde etti. Bu doğrultuda özel sektöre yatırım yapmaları için uzun vadeli ve düşük faizli kredi olanakları sağlandı. Ayrıca hükümet kanadından da çeşitli Afrika ülkeleri ziyaret edilerek ilişkilerin sıcak tutulmasına özen gösterildi. Nitekim 2002 yılında başlatılan Focus Afrika programı doğrultusunda belirlenen Hint misyonları Afrika’da ticaret merkezlerini kurarak, Hint ihracatçılarını/işadamlarını nominal ücret karşılığında ziyaret etmek için iş tanıtım hizmetleri sunmaya başlamıştır. Focus Afrika’nın ilk aşaması Nijerya, Güney Afrika, Kenya, Moritus, Etiyopya, Tanzanya ve Gana olarak belirlendi. Bu pazarlara ihracat yapan firmalara gümrükte kolaylıkların sağlanacağı ve bunların ayrı bir ihracatçı statüsü kazanacakları açıklandı.[26] Böylece Afrika ile ticaret ve işbirliği teşvik edilerek özel sektörün konuya dahil edilmesi de sağlanmış oldu.

2005 yılında ise İhracat ve İthalat Bankası (EIBI), Hindistan Sanayi Konfederasyonu(CII) ile birlikte “Genişletilmiş Ufuklar” adlı Hindistan-Afrika ortaklık projesi toplantısı düzenledi.  Bu toplantıya 32 Afrika ülkesinden temsilciler katılmış ve maliyeti 5 milyar doların üzerinde olan 70 proje tartışıldı. Bununla beraber hedeflenen amaç, Afrika ile olan ekonomik ilişkileri derinleştirmekti. Bu doğrultuda Hindistan, “Team-9 İnisiyatifi” adıyla Fransızca konuşulan Batı Afrika ülkeleri ile de ilişkileri geliştirme çabası içine girerek tüm kıtada etkin olma hedefini ortaya koymuş oldu. Team-9 İnisiyatifi (Techno-Economic Approach for Africa-India Movement) olarak adlandırılan politikada Burkina Faso, Çad, Fildişi Sahilleri, Ekvator Ginesi, Gana, Gine Bissau, Senegal, Mali ve Nijer seçilerek her ülke ile en az bir projenin hayata geçirilmesi hedefler arasına eklendi. Hindistan hükümeti Team-9 İnisiyatifi için 500 milyon dolar ayırarak, hükümet ve özel sektör düzeyinde işletilecek işbirliği mekanizmasıyla söz konusu ülkelerde büyüme ve refahı sağlamayı amaçladıklarını açıkladı. Tüm kıtada etkin olmak amacına ulaştıracak olan bu girişimde işbirliği yapılacak sektörler olarak tarım, küçük ölçekli sanayi, eczacılık, sağlık, telekomünikasyon, ulaşım ve enerji alanlarına öncelik verildi.[27]

Nitekim 2008 yılına gelindiğinde tüm bu girişimlerin sonucunda Hindistan-Afrika ticaret hacmi büyük bir artış göstermiştir. 2003-2004’te 7.1 milyar dolardan 2008 yılına 45 milyar dolara ulaşmıştır. Ayrıca Hindistan ihracatında Afrika’nın payı %6’dan %8.7’ye yükselirken, ithalatta %4.1’den %8.6’ya ulaştı. Afrika’dan petrol (%68), altın (%9.9), inorganik kimyasal madde (%4.4), kömür (%3.4), metal (%3.4) ve fıstık (%2) ithal eden, karşılığında Afrika’ya petrol ürünleri (%26), ulaşım araçları (%9.4), ilaç (%8), makine ve araç-gereç (%7.6), metal sanayi ürünleri (%5.8) ve pirinç (%4.3) ihraç eden Hindistan’ın kıtayla ticaretinde açık verdiği de görülmektedir.[28] Dolayısıyla Hindistan’ın Afrika politikası ticaretle sınırlı değildir.  İkili ilişkiler bağlamında birçok ülkede hem devletin hem de Hint özel sektörünün yatırımları vardır. Bu işbirliğinin başında ise enerji sektörü gelmektedir.

Genel olarak enerji sektöründe Ortadoğu’ya bağımlılığını azaltmak ve enerji güvenliği endişesini gidermek üzere Afrika’ya açılan Hindistan’ın önemli yatırımları göze çarpmaktadır. Örneğin devlet bazlı yatırımlara bakıldığında Afrika’da ön plana çıkan Hindistan enerji şirketi Oil and Natural Gas Company’nin (ONGC) uluslararası bölümü ONGC Videsh Nijerya, Fildişi Sahilleri, Liberya, Mısır ve Gabon’da petrol çıkarma ve enerji kaynaklarını geliştirme faaliyetlerinde bulunuyorlar. Ayrıca sürdürülebilir ortaklık ekseninde faaliyete geçirilen politikalar bağlamında 2007 yılında Angola’yla da işbirliği anlaşması imzalandı.  Özellikle uzun vadeli krediler sağlayarak bölgede önü alınamaz bir konuma gelen Çin engelini seyreltmek adına, Hindistan’ın Çin’den farklı olarak stratejisini ve dış politikasını ekonomi, çevre ve genel olarak Batı’nın ilgilenmediği sosyal konular arasında bir denge sağlayacak biçimde bütünleşmiş bir set üzerine kurduğu söylenebilir.[29] Ayrıca Hindistan’ın hızlı büyümesi ve 2030’lu yıllarda dünyanın en kalabalık ülkesi olacağı yönündeki öngörüler, enerji için yoğun talep yaratmaktadır. Bununla birlikte yerli petrol rezervleri sanayileşme sürecinin hızına yetişememekte, dolayısıyla enerji ithalatı kritik bir önem kazanmaktadır.

Bu ticaret artışının, Hindistan’ın artan enerji ihtiyaçları tarafından yönetilmesi bekleniyor. Nitekim 2005’ten bu yana Hindistan’ın hızlı ekonomik büyümesi, Hindistan’ın Afrika’daki mineral ve yakıt ithalatında büyük artışlara yol açtı. Petrol dışında Afrika’da önemli kömür, doğalgaz ve uranyum kaynaklarının da bulunması Hindistan’ın yeni yatırımlar yapmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca Afrika’dan yapılan ham petrol ithalatında, Hindistan’ın rafine petrol ürünleri ihracatına oranla Afrika ile yapılan ithalatta eşzamanlı bir büyüme gerçekleştiği de görülmektedir. Ancak 1990’lardan sonra Çin’in de petrol ithalatçısı durumuna gelmesi, Afrika ülkelerinde petrol anlaşmalarının rekabete bürünmesine neden oldu. Çin’in sahip olduğu imkânlara sahip olmayan Hindistan bu rekabette doğal olarak Çin’in gerisinde kalmaktan kurtulamadı. Bu rekabete bir örnek vermek gerekirse 2004 yılında Angola’ya ait Sonangol petrol rezervlerinin işletilmesi konusunda Hindistan’la 620 milyon dolara anlaşmak üzere olduğu anda 2 milyar dolar teklif verilmesiyle Angola’nın Çin ile masaya oturması dikkat çekicidir.[30]

Çin ve Hindistanlı firmaların Afrika pazarlarında benzer çıkarları olsa da, Afrika ülkelerinde tamamen farklı şekillerde faaliyet gösteriyorlar. Nitekim çoğunlukla devlete ait ya da eyalet kontrolündeki Çinli şirketlerin aksine, Afrika’da faaliyet gösteren Hintli şirketlerin önemli bir bölümü özel sektöre aittir. Hindistan’ın Afrika yatırımları yapan özel şirketlere EXIM Bank kapsamında sağladığı düşük faizli kredi ve kolaylıklar, Hindistan’ın sahada Çin’den daha avantajlı hale gelmesini sağlamaktadır. Bu nedenle, Afrika ülkelerindeki Hintli firmaların yatırım ve işbirliği adımları, Çin’den daha az insaflı görünmektedir. Dolayısıyla Hindistan Afrika’da yapılan yatırımların meşruiyetini arttırmak adına devletten ziyade özel sektörün ön plana çıkmasını önemsemektedir.[31]

Hintli şirketler Afrika’da çeşitli sektörlere yatırım yapmaktadırlar. Enerji dışında özel sektör şirketleri telekomünikasyon, tarım, sağlık, ilaç, altyapı ve bilgi teknolojisi alanlarında yatırımlar hız kazanmaktadır. Aynı zamanda Çin’in de bu sektörlere yatırım yapması sahadaki rekabet gücünü Afrika ülkeleri lehine çeviriyor. Uluslararası Para Fonu (IMF), 2012 Dünya Ekonomik Görünümü’ne göre petrol ihraç eden, orta gelirli ve düşük gelirli Afrika ülkelerinin ekonomilerinin önemli ölçüde büyüme kaydetmesi öngörülmektedir. Ayrıca yapılan yatırımlar doğrultusunda Afrika’da kentleşmenin de hızlı bir şekilde artması Hindistan tarafından açıklanan beklentiler arasında yer almaktadır.[32]

Hindistan-Afrika ticareti, 2005’ten 2011’e kadar yıllık yaklaşık %32’lik bir oranda büyüme gerçekleştirmiştir. Bu büyüme incelendiğinde ICT kapsamında Hint özel yatırımlarının enerji, otomobil üretimi ve telekomünikasyon alanında yapılması teşvik edilmiştir. Devam eden süreçte 10 yıldan daha kısa bir sürede yani, 2007’den 2015’e kadar, Afro-Hint ticareti 25 milyar ABD dolarından 57 milyar ABD dolarına çıkarak iki kattan fazla artış göstermiştir.[33] Soğuk Savaş sonrasına genel olarak bakıldığında ise bu rakam 1990 yılında 990 milyon dolar iken 2017 yılı itibari ile 70 milyar doları geçmiştir.

Hindistan’ın Afrika ile Ticareti ($-millions) (2008-17)

Enerji ihtiyacı ve artan enerji yoğunluğu, Yeni Delhi’nin uluslararası ilişkilerini ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda petrol ve doğalgaz tedarikini güvence altına alacak şekilde yönlendirmektedir. Enerji güvenliği ve politikaları doğrultusunda Hintli siyasetçiler; enerji güvenliğinin devletin dış piyasalara uyum süreci olarak görülmesi gerektiği görüşündedirler. Bu çerçeveden bakıldığında, Hindistan doğalgaz ve petrol ihtiyacının önemli bir kısmını Afrika’dan tedarik etmektedir.[34] Bu bağlamda, Hindistan enerji ihtiyacının yaklaşık %20 ila 25’ini Nijerya’dan karşılamaktadır. [35]

En Çok İhracat – İthalat Yapılan Ülkeler (2016-2017)

En çok ihracat yapılan ülkelerToplam ihracat (ABD doları)En çok ithalat yapılan ülkelerToplam ithalat (ABD doları)
Güney Afrika

3554.42

Nijerya7659.48
Kenya 2198.63Güney Afrika5813.53
Mısır 2071.85Angolo2596.49
Tanzanya 1786.22Gana1938.54
Nijerya 1771.34Bostvana1307.39

Kaynak: Department of Commerce, Goverment of India, Erişim tarihi: 11.08.2018

Ticaret ve enerji yatırımları ile sınırlı olmayan Hindistan’ın Afrika politikasını diğer büyük güçlerden ayıran bir yanı da bilişim teknolojileri alanındaki kalkınma yardımlardır. Yine bu konuda Çin engeline takılan Hindistan farklı konularda kalkınma adına yaptığı yardımlarla politikasını farklılaştırarak meşru bir nüfuz alanı kurmaya çalışmaktadır. Bu doğrultuda ITEC ve SCAAP (Special Commonwealth Africa Assistance Plan) çerçevesinde Hindistan’ın teknik işbirliği alanındaki programlarından en fazla yararlanan Afrika ülkelerine 1964’ten beri 1 milyar dolardan fazla yardım yapılmıştır.

Aynı zamanda eğitim alanında da büyük yatırımlar yapılmaya devam etmektedir. Bugün 50 binden fazla Afrikalı öğrenciye Hindistan’ın çeşitli üniversitelerinde burslu eğitim imkânı sağlanmaktadır. Bu bağlamda Hindistan’daki Afrikalı Öğrenciler Derneği  (The Association of African Students in India), Hindistan’daki Ganalı Öğrenciler Derneği (Ghana Association of Students in India) gibi birçok dernek öğrenciler tarafından açılmış ve bu yolla hizmet vermektedir. Aynı zamanda Afrika’daki farklı ülkelerde eğitim projelerini destekleyerek yardımlarda bulunan Hindistan, 2000’li yıllardan sonra destek verdiği birçok projenin yanı sıra  Pan-Africa Network Projesi’ne 1.1 milyar dolar bağış yapmıştır. Bu proje kapsamında yaklaşık 22 bin Afrikalı öğrenci Hindistan’daki çeşitli üniversitelerde burslu okuma imkânı bulmuştur. Ayrıca bu proje aracılığıyla Afrika’daki üniversitelerle uzaktan eğitim programları yürütülmekte ve hastanelerde konsültasyonlar düzenleyerek tıp alanında uzmanlık tecrübe paylaşımı katkıları da sağlanmaktadır.[36] Bu yönüyle Afrika’da Küba ile birlikte sağlık sektörüne yatırım yapan en güçlü ülkelerden biri Hindistan’dır.

Siyasi İlişkiler

Bağımsızlığını kazandıktan sonra Hindistan’ın Afrika politikasının mihenk taşı, Afrika’daki sömürgeciliğe ve ırkçılığa karşı verilen mücadeleye destek olmasıdır. Hindistan, Afrika ülkeleriyle olan işbirliğini güçlendirmek için her alanda somut adımlar atmayı sürdürmektedir. Politik olarak ilişkiler, Soğuk Savaş yıllarındaki idealizmin ve duygusallığın önceki aşamasından daha çok pragmatik ve karşılıklı kazanç ekseninde ilerlemektedir. Nitekim siyasi ilişkilerin gelişmesi ekonomik alanda da hissedilir olup ekonomik ilişkilerde artan karşılıklı ticaret hacmi de bunu göstermektedir.

Mevcut konjonktüre bakıldığında Soğuk Savaş sonrası pragmatist bir dış politika geliştiren Hindistan, Afrika ile olan ilişkilerini derinleştirme çabasındadır. Nitekim son yıllarda gerçekleştirilen atılımlar sayesinde yürüttüğü ırkçı politikalar (apartheid sistem) nedeniyle bir dönem siyasi ilişki kurmadığı Güney Afrika Cumhuriyeti Başkanı Jacob Zuma da dahil olmak üzere 2008’den günümüze kıtadan Hindistan’a çok sayıda üst düzey ziyaret gerçekleşti. Bu ziyaretlerin yanı sıra 2008 Hindistan-Afrika birinci zirvesinden sonra birçok Afrika ülkesinin bakanları, Hindistan-Afrika Ticaret Bakanları Toplantısı için Yeni Delhi’de bir araya gelerek uzun vadeli ticaret politikaları üzerinde anlaşma sağlamaya çalışmışlardır. Bu ziyaretlere Hintli liderler tarafından birçok Afrika ülkesine hem yatırım-ticaret hem de iade-i ziyaret olarak cevap verilmiştir.[37]

Afrika ile olan siyasi ilişkilere bakıldığında Hindistan, bağımsızlık sonrası genel olarak sömürgeciliğe ve ırkçılığa karşı verilen mücadelede Afrika ülkelerini sürekli desteklemiş ve bu yönüyle Afrika ülkeleri ile ilişkilerinin hızla gelişmesine zemin hazırlamıştır. Nitekim Soğuk Savaş yılları boyunca Bağlantısızlar Hareketi çerçevesinde bu ülkelerle ilişki halinde olan Hindistan, Soğuk Savaş’tan sonra başlattığı açılım ve ilan ettiği politikalarla başta kıta olarak Afrika ile özelde ise kademeli olarak ülkelerin çoğu ile ikili ilişkiler geliştirmiştir.

Soğuk Savaş sonrasında ülkede ortaya çıkan istikrarsızlık ve ekonomik durgunluk nedeniyle Hindistan, Afrika’daki büyükelçiliklerinden bazılarını kapatmak zorunda kalmıştır. Ancak 2000’li yılların başlamasıyla kapatılan büyükelçilikler tekrar açılmaya başlanmıştır. Bugün Hindistan’ın 29 Afrika ülkesinde büyükelçilik ve konsoloslukları bulunmaktadır.[38] Ayrıca 25 Temmuz 2018 tarihinde Güney Afrika’da gerçekleştirilen BRICS zirvesinde Hindistan Başbakanı Narenda Modi, Hindistan’ın 18 Afrika ülkesinde daha büyükelçilik açmayı planladığını söylemiştir. Devam eden bu süreçte Afrika ülkeleri ile ikili ilişkiler geliştirilmeye çalışılmaktadır. Aynı zamanda, Afrika ülkeleri ile ilişkilerin daha yapılandırılmış ve kurumsallaşmış hale gelmesine önem verilmektedir. Bu bağlamda 2006 yılında Çin-Afrika İşbirliği Forumu’nun (FOCAC) başarısı karşısında harekete geçen Hindistan, yeni politikalar geliştirmeye odaklandı. Bu yönde ilk adım, 2008 yılında Delhi’de ilk Hindistan-Afrika Forum Zirvesi ile atıldı.  Afrika ile olan bağlar, Mayıs 2011’de Addis Ababa’da düzenlenen ikinci Hindistan-Afrika Forum Zirvesi ile de önemli bir yol aldı. Ayrıca bu zirveler 2015 yılında üçüncüsü düzenlenerek 54 Afrika ülkesinin tamamının katılımı ile gerçekleşen bir siyasi ve ekonomik işbirliği forumuna dönüştü.

İlk Hindistan-Afrika Forum Zirvesi, 2008 yılının Nisan ayında Yeni Delhi’de yapıldı ve Hindistan bu zirvede Afrika kıtasına yönelik stratejik taahhütlerini masaya yatırdı. Afrika kıtasından 14 ülkenin katılım sağladığı ilk zirvede, Hindistan’ın üstlendiği önemli girişimler ve Afrika kıtasına yönelik kredi taahhütleri üzerinde duruldu. Bu bağlamda Hindistan’ın Afrika ile olan kredi limiti (LOC) artışının 2008’den 2013’e kadar 5,4 milyar ABD Doları olacağı ve 500 milyon ABD Doları tutarındaki hibenin artması da dahil olmak üzere, Afrika ile artan Hint mali işbirliğine odaklanıldı. Zirvede ayrıca,  “Az Gelişmiş 34 Ülke” için bir “Gümrüksüz Tarife Tercih Planı” da tanıtıldı. Bu bağlamda en az gelişmiş olarak belirlenen ülkelere Hindistan ile olan ticaretlerde gümrük kolaylığının sağlanması yoluyla tercih edilen bir ülke konumuna gelme yönünde adımlar atıldı. Aynı zamanda Hindistan, Afrika ülkelerinin kalkınması için Yeni Afrika Programı’na (NEPAD) 300 milyon dolarlık kredi sağlayacağını ve insan kaynaklarını geliştirme alanlarındaki projeler için ‘Afrika’ya Yardım’ bütçesinde bir artış şeklinde ek mali destek sağlayacağını açıkladı.[39] Ayrıca gerek zirve öncesi gerekse zirve sırasında Hindistan ile Afrika arasındaki tarihsel ilişkilere sıkça vurgu yapılırken, söz konusu ilişkilerin, sürdürülebilir ortaklık ekseninde daha ileriye taşınması kararlaştırıldı. Zirvede liderler tarafından tarih boyunca sömürgeciliğe ve ırk ayrımcılığına karşı birlikte mücadele edildiği dile getirilirken, uluslararası barış ve güvenliğe yönelik tehditlere ve yoksulluğun önlenmesine ilişkin ortak görüşler masaya yatırıldı. Zirve sonunda her iki taraf için de siyasal taahhütler içeren Delhi Deklarasyonu kabul edildi. Söz konusu deklarasyon; ekonomik, siyasal, bilim, teknoloji, araştırma ve kalkınma, turizm, altyapı, enerji, çevre, medya ve iletişim alanlarında işbirliği bağlarının güçlendirilmesine yönelik geniş eksenli politikaları içermekteydi.[40]

Mayıs 2011’de Etiyopya’nın Addis Ababa kentinde düzenlenen İkinci Hindistan-Afrika Forum Zirvesi’ne “Ortaklığın Geliştirilmesi” söylemi kapsamında 15 Afrika ülkesinden üst düzey temsilciler katıldı. Bu zirve, 2008 yılında Yeni Delhi’de yapılan ilk zirvenin başarı ve başarısızlıklarını değerlendirme fırsatı sunması açısından büyük önem taşımaktadır. Zirvede, Hindistan hükümeti gelecek üç yıl boyunca Afrika kıtasına yönelik kapsamlı bir mali taahhüt açıkladı. Bu taahhüt, 5 milyar ABD Doları uzun vadeli krediler ve 700 milyon ABD Doları değerinde hibelerden oluşuyordu.

Bu zirvede taahhüt edilen hibeler, yeni kurumların ve eğitim programlarının kurulmasını desteklemesi amacıyla verildi. Bu çerçevede eğitim alanında önemli bir yatırım adımı atan Yeni Delhi, Afrika ülkeleri öğrencilerine, 2011-2014 yılları arasındaki üç yıllık dönem boyunca toplam 22.000 burs taahhüdünü gerçekleştireceğini açıkladı. Ayrıca Hindistan, Afrika Birliği bünyesinde kurulacak olan 80’in üzerinde yeni kurum için de yardımda bulunacağını taahhüt etti. Verilen kredi ve hibelerin yanı sıra tarım, kırsal kalkınma, gıda işletme, toprak, su test laboratuarları, tekstil, yaşam ve yer bilimleri, bilgi teknolojisi, mesleki eğitim, İngilizce dil merkezleri ve girişimcilik gibi sektörlerde de yeni işbirlikçi kurumların kurulması da 2014 zirvesine kadar gerçekleştirilecek taahhütler arasına eklendi.[41] Bununla birlikte bu zirvede ilki gerçekleştirilen Hindistan-Afrika Ticaret Bakanları toplantısının yıllık tekrarlanması da kararlaştırıldı.

Son olarak 2014 yılında Afrika’da yaygınlaşan ebola salgınından dolayı bir yıl gecikme ile 2015 yılında üçüncüsü gerçekleştirilen Hindistan-Afrika Zirvesi ilk iki zirveden daha geniş katılımın sağlanmasıyla tamamlandı. Bu zirve Afrika dışındaki Afrikalıların katıldığı en büyük zirve olarak tarihe geçti. Bu zirveye 54 Afrika ülkesinin tamamının katılım sağlaması Hindistan’ın tüm Afrika ülkeleri ile ikili ilişkiler geliştirilmesi yönündeki hedefinin gerçekleşebileceğini gözler önüne sermiştir. Ayrıca zirvede konuşan Hindistan Başbakanı Narenda Modi,  Afrika’ya 10 milyar dolar gelişim ve altyapı destek kredisi vereceklerini de açıkladı.[42]  Öte yandan 3. Hindistan-Afrika Zirvesi’nde atılan önemli bir adım ise 2011 zirvesinde 22 bine çıkarılan burs sayısının 5 yıl için 50 bine çıkarılmasıdır.[43]

Genel olarak bakıldığında Hindistan’daki ilk Hindistan-Afrika Forumu Zirvesi’nden bu yana, Hindistan, 40 Afrika ülkesinde yaklaşık 140 proje için 7.4 milyar dolarlık imtiyazlı kredi vermiş olduğunu ve çeşitli Afrika ülkelerinin kalkınmaları adına 1.2 milyar dolar hibe sağladığını açıkladı. Ayrıca son zirvede Hindistan, önümüzdeki beş yıl içinde 10 milyar ABD doları tutarında imtiyazlı kredi sunarak bu önemli alanda işbirliğini ilerletmeye yönelik bir girişimde bulunacağını da taahhüt etti. [44]

2015 zirvesinden sonra Başbakan Narendra Modi’nin 7-11 Temmuz 2016 tarihleri ​​arasında dört Afrika ülkesine -Mozambik, Güney Afrika, Tanzanya ve Kenya- yaptığı ziyaret, gıda güvenliği, savunma işbirliği ve yenilenebilir enerji alanında yeni işbirliği yolları açtı. Bu gezi çerçevesinde Modi, farklı alanlarda her ülke ile çeşitli anlaşmalar imzalayarak Afrika ülkeleri ile olan bağları derinleştirmeyi hedeflemiştir.[45]

Geçmişte Hindistan tarafından çok az üst düzey ziyarete ev sahipliği yapan Afrika kıtası, yapılan zirveler sonrasında birçok üst düzey Hindistanlı devlet adamını ağırlamıştır. Hindistan bu diplomatik ihmalin idrakine varmış ve kıtayı düzenli olarak ziyaret ederek yeni yatırım politikalarının da çerçevesini belirlemektedir. Nitekim Hindistan Cumhurbaşkanı Kovind’in göreve başlamasından bu yana ilk yurtdışı ziyareti Ekim 2017’de Cibuti ve Etiyopya’ya yapması bu ihmallerden ders çıkarıldığını göstermektedir. Aynı şekilde Başbakan Modi, dört uluslu Afrika turu sırasında Mozambik’e gittiğinde Mozambik’i 34 yıl sonra  ziyaret eden ilk Hindistan başbakanı oldu. Başkan Yardımcısı Hamid Ensari’nin, Şubat 2017’de Ruanda’yı ziyareti ise ülkeyi ziyaret eden ilk Hintli lider olarak tarihe geçti.[46]

Son olarak 25 Temmuz 2018’de  “Sanayi Devriminde Paylaşılan Refah İçin Ortaklık ve Kapsayıcı Büyüme” başlığıyla düzenlenen BRICS zirvesi için Güney Afrika’ya giden Hindistan Başbakanı Modi, zirve liderlerinin yanı sıra birçok Afrika ülkesi lideriyle de bir araya gelerek önemli ticari ve ekonomik konuları görüşmüştür. Ayrıca Güney Afrika’da gerçekleştirilen zirvede Modi bir ilke daha imza attı. Afrika turu kapsamında Uganda’yı ziyaret eden Modi, Uganda parlamentosuna hitap eden ilk Hint Başbakanı oldu.[47] Ayrıca Afrika zirvesinde konuşan Modi, Hindistan’ın 18 Afrika ülkesinde daha büyükelçilik açmaya hazırlandığını belirterek, Hindistan’ın Afrika ülkeleriyle diplomatik ve ticari ilişkilerini canlı tutmak ve Afrika ile olan ticaretin daha cazip hale getirilmesi için kıtadaki yatırımlarını arttıracaklarını açıkladı.[48]

Askeri ilişkiler

Büyük güçlerin Afrika politikaları arasında askeri yatırımlar önemli bir yere sahiptir. Nitekim küresel ya da bölgesel güç olma iddiasında bulunan ülkeler, deniz aşırı askeri tampon bölgelerinin bulundurulmasına önem vermektedirler. 2000’li yıllarla birlikte bölgesel güç olma iddiası taşıyan Hindistan, uluslararası sistemde daha çok söz sahibi olabilmek adına Afrika’da terörizme karşı mücadelede işbirliği yapacağını açıkça dile getirdi.

Özellikle 2001 ABD ikiz kule saldırısından sonra Yeni Delhi, yeni dış politika gündeminde terörizmle mücadeleyi öncelikli bir konu olarak belirlemeye başladı. Bu bakış açısıyla gerek kendi ekonomik anlaşmalarının ve ticaretinin güvenliğini sağlamak gerekse Afrika’daki çatışmaları önlemek üzere BM Barış Güçlerine birçok defa önemli katkı sağladı: Mozambik, Somali, Angola, Sierra Leone, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Etiyopya ve Eritre’deki BM operasyonlarında birçok devleti geride bırakacak bir sayı ile yer aldı. Örneğin Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki BM operasyonuna 3.500 ve Etiyopya ile Eritre’dekilere 1.400 askerle katılan Hindistan en büyük katkı yapan ülke sıralamasında ilk sıraya yükseldi.[49]

Hindistan’ın Afrika ile askeri alandaki ilişkileri, sadece BM operasyonlarıyla sınırlı kalmamaktadır. Hindistan geliştirdiği ekonomik işbirliği çerçevesinde Afrika ülkelerinin savunma gücüne de ciddi katkı sağlamaktadır. 1960’lardan beri Hindistan, başta Anglofon Afrika olmak üzere bir takım Afrika ülkelerinin askerlerine eğitim vermiştir.  Günümüzde de devam eden eğitimler Yeni Delhi Milli Savunma Koleji ve Savunma Hizmetleri Personel Koleji Wellington da dahil olmak üzere, savunma hizmetlerinin üç kanadı altında ulusal kurumlarda verilmektedir. Eğitimler genelde, güvenlik ve stratejik çalışmalar, savunma yönetimi, topçu, elektronik, mekanik, denizcilik ve havacılık mühendisliği, denizcilik dışı savaş, lojistik yönetimi ve kalitatif güvence hizmetleri gibi alanları kapsamaktadır.  1990-2001 arası dönemde, 12 Afrika ülkesinden (Botsvana, Burkina Faso, Gana, Kenya, Moritus, Nijerya, Senegal, Madagaskar, Seyşeller, Güney Afrika, Tanzanya ve Uganda) yaklaşık 800 subaya Hindistan Teknik ve Ekonomik İşbirliği Kurumu (ITEC) kapsamında Hint Ordusu tarafından eğitim verildi. Hindistan ayrıca Botsvana, Zambiya ve Lesotho gibi çeşitli Afrika ülkelerine eğitim ekipleri ve ekipman desteği de gönderdi. Savunma işbirliği anlaşmaları çerçevesinde söz konusu ülkelerin askeri güçlerini desteklemek amacıyla konvansiyonel silahlar gönderen Hindistan, Etiyopya’da Harar Askeri Akademisi ile Nijerya Askeri Akademisi’nin kuruluşunda da yer aldı.[50]

Hiç kuşkusuz Hint Okyanusu yirmi birinci yüzyılda önemli bir stratejik arena haline gelmiştir. Bunun en önemli nedeni, Asya ekonomilerinin hızla büyümesidir. Nitekim BRICS ülkelerinin üçü Asya kıtasında yer alırken bir diğeri de Afrika kıtasındadır. Dolayısıyla ekonomilerinin hızla büyümesi ve ekonomik büyümelerini sağlamak için Ortadoğu ve Afrika’dan gelen enerji dahil olmak üzere artan hammadde ihtiyacı Hint okyanusunun stratejik önemini ortaya koymaktadır. Bu açıdan bakıldığında Hint Okyanusu’nun Hindistan’ın ekonomik kalkınması ve güvenliğine olan önemi çok büyüktür. Hindistan’ın başta Afrika ülkeleri olmak üzere ticaretinin çoğu denizden yapılmakta ve ithal ettiği petrolünün yaklaşık % 89’u deniz yoluyla getirilmektedir. Dolayısıyla Hint Okyanusu’ndaki denizyolu güvenliği, Hindistan ekonomisi açısından hayati önem taşımaktadır. Bu doğrultuda Hindistan, 2003 yılında Afrika’da bazı ülkeler ile güvenlik alanında anlaşmalar yapmıştır.[51]

Hint Okyanusu’nun sularını Afrika ile paylaşması ve Afrika ile olan ekonomik ticaretinin bu yolla sağlanması 2016 yılında Hindistan Başbakanı Modi’nin yaptığı Afrika ziyareti sırasında deniz güvenliğinin ve terörün tartışmaya açılması zorunlu bir hal almıştı. Bu kapsamda, Modi’nin Kenya Başbakanının Nairobi’ye yaptığı ziyaret sırasında iki ülke arasında savunma ve işbirliği konusunda bir anlaşma imzalandı. Ayrıca Güney Afrika Cumhuriyeti ile 1999 yılında askıya alınan bir dizi savunma bazlı anlaşmaların yasakları 2014 yılında Modi tarafından kaldırılarak savunma alanında Güney Afrika ile iş birliğiadımları da atılmış oldu.

Bu anlaşma ve eğitim desteklerinin yanı sıra Hindistan’ın günümüzde Afrika’da askeri üsleri de bulunmaktadır. İlk olarak Hint donanmasının, 2003 yılında Afrika Birliği zirvesinde Mozambik deniz güvenliğinin sorumluluğunu üstlenmesiyle bir deniz üssü açılmış oldu. İkincisi üssü Madagaskar’da yine ağırlıklı olarak bir deniz üssü görünümündedir. Ayrıca Hindistan, Kuzey Madagaskar’da Hint Okyanusu’ndaki gemilerin güvenliğini sağlamak için önemli bir gözlem istasyonu kurdu. Bu üs Hindistan deniz kuvvetlerinin ülkenin deniz ticaret yolunu koruma stratejisi olarak deniz haberleşmesinin güvenceye alınması adına radar ve gözetleme donanımlı ekipman ağırlıklı bir üs konumundadır. Bir diğer üssü ise Seyşeller’de bulunmaktadır. Burası 2005 yılında Seyşeller hükümetinden kiralanan alana konuşlanan bir donanma ile sahil güvenlik istasyonu görünümlü bir üstür. Mart 2005’te Hindistan, altyapı geliştirme amacıyla Seyşeller adasında kiralama antlaşması imzaladı. Bu anlaşma ayrıca Seyşeller sahil güvenlik görevlilerinin kullanımı için adadaki askeri altyapıyı inşa etmenin yanı sıra bir sahil inşaatını da içermektedir.[52]

Sonuç olarak Hindistan ekonomik gerekçelerle başlattığı “Afrika Açılımı” politikasını siyasi ve askeri alanlarda da ilerleterek Güney-Güney diyaloğu çağrısıyla uluslararası düzende hegemonya karşıtı bir politika yürüttüğünü ifade etmektedir. Kuzeye karşı güneyin sesi olma iddiaları ile politikalar yürüten Hindistan bu noktada, Güney-Güney diyaloğunu öne çıkararak Çin’e karşı oluşturduğu politikasını da derinleştirmeye çalışmaktadır. Ancak bu sürecin ne şekilde seyredeceği ise birçok şüpheleri bünyesinde barındırmaktadır. Acaba Hindistan’da Çin gibi Afrika’ya uzun vadede kaybettiren bir ortak olursa ne olacaktır? Bu soru şuan için cevap beklemektedir.

Genel Değerlendirme ve Sonuç

Hindistan’ın Afrika ülkeleri ile olan ticaret ve işbirliğinin her geçen yıl artış göstermesinin sebebi Hindistan’ın reel politika bağlamında Güney-Güney işbirliği söylemiyle uyguladığı pragmatist politikalardır. Hindistan başta ABD olmak üzere diğer Batı ülkelerinden farklı olarak Afrikalı ülkelerin iç işlerine karışmadan egemenlik anlayışına uygun hareket etmeye çalışmaktadır. Nitekim çeşitli Afrika ülkelerinde büyükelçi olarak görev yapmış olan Eski Büyükelçi H.H.S. Viswanathan’a göre Hindistan-Afrika ticaretinin sürekli artış göstermesinin en önemli sebebi Hindistan’ın Afrika ülkelerine Batılı bir bakış açısıyla bakmamasıdır. Dolayısıyla Hindistan’ın devletlerarası eşitlik prensibi gereği işbirliği yaptığı Afrikalı ülkelere ideolojik olarak değil ticari bir eşit ortak gözüyle baktığı söylenebilir. Bu da Hindistan’ın bölgedeki nüfuz alanını genişletmesine yardımcı olmaktadır.

Ayrıca Hindistan’ın Afrika’ya yönelik yatırımlarında Hint özel sektörünün ön plana çıkması da Çin ile karşılaştırıldığında Hindistan açısından önemli bir avantajdır. Çünkü yatırımların büyük bir kısmının özel sektör tarafından yapılması, Hindistan’ı kıtadaki sömürgeci nazarıyla bakılan diğer büyük güçlerden ayırmakta ve kıtadaki meşruiyetini arttırmaktadır. Aynı zamanda Hindistan’ın Çin’in de yaptığı gibi Batılı ülkelerin girmek istemediği micro alanlara yatırım yapması, Hindistan’a uzun vadede önemli dönüşüm sağlamaktadır.

Hindistan’ın, Afrika ile olan ilişkileri, işbirliğinin üzerine inşa edildiği stratejik diyaloglar ve kurumlar sayesinde önemli ilerlemeler kaydetmektedir. Şüphesiz ki karşılıklı kazanca dayalı bu işbirliğinin arkasında Hindistan Teknik ve Ekonomik İşbirliği (ITEC) ve özellikle altyapı girişimlerini desteklemekte olan Hint Exim Bank’ın başarısı ön plana çıkmaktadır. Ayrıca sayıları bugün 3 milyonun üzerinde olduğu öne sürülen Hint kökenli Afrikalılar da ikili ilişkilere büyük katkılar sunmaktadır. Hatta Tanzanya ve Güney Afrika gibi ülkelerde büyükelçilik yapmış olan Hindistanlı eski büyükelçi Viranda Gupta, Hindistan-Afrika ekonomik ilişkilerinin Hint diasporası sayesinde başladığını söylemektedir. Günümüz ilişkilerine bakıldığında Hindistan’ın Afrika diasporasının bugün de bu görevi başarı ile yürüttüğü söylenebilir. Bu bağlamda Hint diasporası sorunları ile ilgilenen kurumların da (Ministry of Overseas India, OWRC-Overseas Workers Resource Center) Afrika ile olan işbirliği zemininin oluşmasında büyük payı vardır.

Diğer taraftan, Afrika ülkeleri ile ilişkilerin daha yapılandırılmış ve kurumsallaşmış hale gelmesine önem veren Hindistan, 2008 yılında Delhi’de ilk Hindistan-Afrika Forum Zirvesi ile büyük bir atılım gerçekleştirdi. 14 Afrika ülkesinin katılım sağladığı ve Hindistan tarafından kısa-uzun vadeli birçok taahhüdün açıklandığı zirveyi, Mayıs 2011’de Addis Ababa’da düzenlenen ikinci Hindistan-Afrika Forum Zirvesi takip etti. Ancak asıl ses getiren ve günümüz ilişkilerinde belirleyici olan zirve ise 2015 yılında 54 Afrika ülkesinin tamamının katılımı ile gerçekleşen ve Hint-Afrika zirvelerinin bir siyasi ve ekonomik işbirliği forumuna dönüşmesini sağlayan zirvedir. Nitekim bu zirvenin Afrika kıtasının tamamının temsil edildiği ve Afrika ülkelerinin Afrika dışındaki katılım sağladığı en büyük forum olması Hindistan-Afrika ilişkilerinin geleceğinin parlak olacağı görüşüne dair bazı ipuçları vermektedir.

Genel olarak bakıldığında Hindistan’ın Afrika’da var olmasının ve büyük bir nüfuz alanı kurmasının sebebi yukarıda belirtilen temel ilkelerdir. Bu bağlamda incelendiğinde Soğuk Savaş sonrasında dışa açılım politikası ilan eden Hindistan’ın Afrika ile arasındaki ticaret hacmi 1990 yılında 990 milyon dolar iken 2017 yılı itibari ile 70 milyar doları geçmiştir ve bu parametre giderek artış yönünde seyredeceğe benzemektedir.

Dipnotlar

[1] Insoll, Timothy, The Archaeology of Islam in Sub-Saharan Africa, Cambridge University Press, Cambridge 2003, s. 150-156. (Örneğin Mısır’da yapılan kazılarda Hindistan’ın Mohenjodaro bölgesine ait sikkeler bulunmuştur.)

[2] Cheru, Fantu ve C. I. Obi. The Rise of China and India in Africa Challenges, Opportunities and Critical Interventions, London, UK: Nordiska Afrikainstitutet, 2010, s. 64.

[3] Rajneesh Kumar Gupta, “Indian Diaspora in Africa: A Profile”, Institute for Defence Studies and Analyses, https://idsa.in/africatrends/indian-diaspora-in-africa-a-profile_rkgupta_0614, Erişim Tarihi: 18.07.2018

[4] Cheru, Fantu ve C. I. Obi. The Rise of China and India in Africa Challenges, Opportunities and Critical Interventions., London, UK: Nordiska Afrikainstitutet, 2010, s. 64.

[5] Dubey, Ajay Kumar ve Aparajita Biswas, India and Africa’s Partnership: A Vision for a New Future, New Dehli: Springer, 2016, s. 13-17.

[6] Cheru, Fantu ve C. I. Obi, The Rise of China and India in Africa Challenges, Opportunities and Critical Interventions, London, UK: Nordiska Afrikainstitutet, 2010, s. 63.

[7] Gandhi, Mahatma, Gandhi. Bir Özyaşam Öyküsü: (Yaşadığım Gerçeğin Öyküsü), Çev. Vedat Günyol, İstanbul: Alfa Yayıncılık, 2016.

[8] Dubey, Ajay Kumar ve Aparajita Biswas, India and Africas Partnership: A Vision for a New Future, New Dehli: Springer, 2016, s. 16-17.

[9] Sharinee Jagtiani, “India’s Africa Policy: Towards a More Coherent Engagement”, S. Rajaratnam School of International Studies (RSIS), http://www.rsis.edu.sg/, Erişim tarihi: 03.08.2018.

[10] Ruchita Beri, “India’s Africa Policy in the Post-Cold War Era: An Assessment – The Institute for Defence Studies and Analyses”, Strategic Analysis, Vol. 27, No. 2, Apr-Jun 2003, s. 216- 218.

[11] A.g.e., s. 217.

[12] Cheru, Fantu ve C. I. Obi. The Rise of China and India in Africa Challenges, Opportunities and Critical Interventions, London, UK: Nordiska Afrikainstitutet, 2010,  s. 70.

[13] Cheru, Fantu ve C. I. Obi, The Rise of China and India in Africa Challenges, Opportunities and Critical Interventions, London, UK: Nordiska Afrikainstitutet, 2010, s. 70-71.

[14] Jain, K, Ravindra, Nation, Diaspora, Trans-Nation:Reflection From India, South Asia Edition, New Delhi, 2018, s. 58-65.

[15] Ruchita Beri, “India’s Africa Policy in the Post-Cold War Era: An Assessment – The Institute for Defence Studies and Analyses”, Strategic Analysis, Vol. 27, No. 2, Apr-Jun 2003, s. 218.

[16]  Ogden, Chris, Hindistan Dış Politikası, Çev. Aslan Yavuz Şir, İyi Düşün Yayınları, İstanbul: Temmuz 2016, s. 148.

[17] A.g.e., s. 24-25.

[18] Dr. C. Siraz. Evolution of Indias Foreign Policy, New Delhi: Nisha Publications, 2015, s. 134-168.

[19] A.g.e., s. 168-193.

[20] Ogden, Chris, Hindistan Dış Politikası, Çev. Aslan Yavuz Şir, İyi Düşün Yayınları, İstanbul: Temmuz 2016, s. 92-93.

[21] TGII India and the World Magazine, “India-Africa:Intertwined Dreams”, Special Edition-India-Africa, Vol. 1, No: 4, 2018, s. 7.

[22] A.g.e., s. 12.

[23] Dubey, Ajay Kumar ve Aparajita Biswas, India and Africas Partnership: A Vision for a New Future, New Dehli: Springer, 2016, s. 31-32.

[24] Ruchita Beri, “India’s Africa Policy in the Post-Cold War Era: An Assessment – The Institute for Defence Studies and Analyses”, Strategic Analysis, Vol. 27, No. 2, Apr-Jun 2003, s. 219-220.

[25] A.g.e., s. 220-221.

[26] Ruchita Beri, “India’s Africa Policy in the Post-Cold War Era: An Assessment – The Institute for Defence Studies and Analyses”, Strategic Analysis, Vol. 27, No. 2, Apr-Jun 2003, s. 220-221.

[27]https://www.thehindubusinessline.com/opinion/relationsa-new-phase-in-india-africa-relations/article22869679.ece, A new phase in India-Africa relations, Veda Vaidyanathan, Erişim Tarihi: 18.07.2018

[28] Melek Fırat, “Hindistan’ın Afrika Politikası”, Ankara Üniversitesi Afrika Çalışmaları Dergisi, C. 2, S. 1, Bahar 2012, s. 52-53.

[29] A.g.e., s. 52-54.

[30] Sharinee Jagtiani, India’s Africa Policy: Towards a More Coherent Engagement, S. Rajaratnam School of International Studies (RSIS), S. Rajaratnam School of International Studies.. http://www.rsis.edu.sg/ Erişim tarihi: 09.08.2018.

[31] Amanda Lucey, Mark Schoeman, Catherine Grant Makokera, “India–Africa relations: The Role of the Private Sector”, African Journal of Herpetology, Institute for Security Studies Papers, https://journals.co.za/content/journal/ispaper . Erişim Tarihi:01.08.2018

[32] Sharinee Jagtiani, “India’s Africa Policy: Towards a More Coherent Engagement”, S. Rajaratnam School of International Studies (RSIS), S. Rajaratnam School of International Studies.. http://www.rsis.edu.sg/, Erişim tarihi: 09.08.2018.

[33] Sanusha NaiduEdwin Rwigi “India’s Africa Trade Policy Under the Modi Government: Business as Usual or the Makings of a Strategic Reorientation?” (4 March 2015) https://www.ictsd.org/bridges-news/bridges-africa/news/india%E2%80%99s-africa-trade-policy-under-the-modi-government-business-as .Erişim Tarihi: 17.07.2018

[34] TGII India and the World* Magazine, “India-Africa:Intertwined Dreams”, Special Edition-India-Africa, Vol. 1, No: 4, 2018, s. 12-13.

[35]Ogden, Chris, Hindistan Dış Politikası, Çev. Aslan Yavuz Şir, İyi Düşün Yayınları, İstanbul: Temmuz 2016, s. 100-103.

[36] TGII India and the World* Magazine, “India-Africa:Intertwined Dreams”, Special Edition-India-Africa, Vol. 1, No: 4, 2018, s. 68-70.

[37] Ruchita Beri, “India Africa Ties: Surging Ahead”, The Institute for Defence Studies and Analyses, April 2012, New Delhi, Erişim Tarihi: 22.07.2018.

[38] https://www.mea.gov.in/indian-missions-abroad-new.htm, Ministry of External Affairs-Goverment of India.  Erişim Tarihi:18.07.2018.

[39] Dr Rani D Mullen, Kashyap Arora, “India’s Reinvigorated Relationship With Africa”, Indian Development Cooperation Research (IDCR) Program, Centre for Policy Research,  http://www.cprindia.org/projects/indian-development-cooperation-research, Erişim Tarihi:16.07.12018.

[40] A.g.e., s. 3-4.

[41] A.g.e., s. 4-5.

[42] TGII India and the World Magazine, “India-Africa:Intertwined Dreams”, Special Edition-India-Africa, Vol. 1, No: 4, 2018, s. 11-15.

[43] A.g.e., s. 68-70.

[44] Ruchita Beri, “Third India Africa Forum Summit: Key Outcomes”, https://idsa.in/africatrends/third-india-africa-forum-summit_rberi_1215,  Institutes for Defence Studies and Analysis, Erişim Tarihi: 17.07.2018.

[45] Ruchita Beri, “Indian Prime Minister’s visit to Africa: New Avenues of Cooperation”, https://idsa.in/africatrends/indian-prime-minister-visit-to-africa_rberi, Institutes for Defence Studies and Analysis, Erişim Tarihi: 17.07.2018.

[46] https://indianexpress.com/article/india/india-news-india/pm-narendra-modi-to-visit-4-african-nations-from-july-7-to-11-2888198/, The Indian Express, Erişim Tarihi: 25.07.2018.

[47] https://www.thehindu.com/news/national/narendra-modi-speech-in-uganda-parliament/article24511039.ece, The Hindu Times, Erişim Tarihi: 31.07.2018.

[48]https://timesofindia.indiatimes.com/india/government-to-set-up-18-new-missions-in-africa-by-2021/articleshow/63402998.cms, The Times of India, Erişim Tarihi: 25.07.2018.

[49]  Ruchita Beri, “India’s Africa Policy in the Post-Cold War Era: An Assessment – The Institute for Defence Studies and Analyses”, Strategic Analysis, Vol. 27, No. 2, Apr-Jun 2003, s. 226-228.

[50] A.g.e., s. 228.

[51] Dubey, Ajay Kumar ve Aparajita Biswas, India and Africas Partnership: A Vision for a New Future, New Dehli: Springer, 2016, s. 29-35.

[52] https://www.thehindu.com/news/international/seychelles-committed-to-indian-naval-base/article8022404.eceThe Hindu Times, Erişim Tarihi: 27.07.2018.

Share.

Yazar Hakkında

Stajyer, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü.

Yorum Yap