Efsaneler ve Gerçekler Arasında Afrika

0

Giriş

Afrika dünyanın diğer bölgelerindeki insanların ön yargılarına en fazla maruz kalan; siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel özellikleri en az bilinen kıta hüviyetindedir. Ülkemizde ya da dünyanın muhtelif coğrafyalarında yaşayanların Afrika’nın kendine has yapısına vakıf olmaları bir yana, bu coğrafyanın en temel unsurları hakkında dahi oldukça sınırlı malumata sahip olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Fransa, Rusya, Macaristan, Çin ve ABD gibi çeşitli ülkelerin başkentlerinin ya da önde devlet adamlarının bir çırpıda sayılabildiği bir dünyada; Güney Afrika, Kenya, Senegal, Fas ve Somali gibi çeşitli Afrika ülkelerinin başkentlerini veya önde gelen devlet adamlarını ivedilikle belirtebilen insanların sayısı çoğu zaman bir elin parmaklarını geçmemektedir. Hal böyle olunca bu coğrafyaya ve insanına yönelik bu ilgisizlik, kimi zaman salt bilgisizlik nedeniyle kimi zaman ise birtakım siyasi ve ekonomik aktörlerin çıkarlarına uygun olarak kökü yüzlerce yıl öncesine dayanan şehir efsanelerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu kapsamda, bilgisizliğe dayanan şehir efsaneleri masum yanılgılar olarak değerlendirilebilse de, bazı siyasi ve ekonomik aktörlerin çıkarları doğrultusunda şekillenen gerçek dışı varsayımlar gelişigüzel bir şekilde ortaya konulan bilgi hataları olmaktan ziyade kıtanın temel dinamiklerini manipüle etmeye yönelik hamleler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tek Bir Ülke Olarak Afrika

Afrika mevzubahis olduğunda yapılan en yaygın hatalardan bir tanesi buranın tek bir ülkeden, hatta tek bir kimlikten müteşekkilmiş gibi algılanmasıdır. Örneğin herhangi bir nedenle Afrika’ya ziyaret gerçekleştiren bir kişi doğrudan gideceği ülkeyi söylemek yerine “Afrika’ya gidiyorum!” diyebilmekte[i] ya da kıta üzerindeki  nüfuzunu arttırmak isteyen bir bölgesel/küresel aktör bu coğrafyada hüküm süren ülkelere bireysel olarak odaklanmak yerine bütün ülkeleri ortak bir zeminde buluşturma çabasına girişerek “Afrika zirvesi” gerçekleştirip kolaya kaçabilmektedir.[ii] Halbuki Afrika birbirinden farklı sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel özellikleri haiz, diplomatik olarak tanınmış, elli dört ülkeden oluşmaktadır. Bu coğrafyanın tek bir ülkeden ibaretmiş gibi ele alınması, yaygın bir yaklaşım tarzı olmamakla beraber, “Afrika dili ya da Afrikaca gibi” tek ve ortak bir dilin kullanıldığına ilişkin bir yanlış anlaşılmaya da sebep olabilmektedir. Oysa ki, Afrika’da Fransızca, İngilizce, İspanyolca, Portekizce gibi Avrupa menşeli birçok dil ve Svahilice, Hevsa dili, Amharca, Yorubaca gibi çeşitli yerel diller aktif olarak konuşulmaktadır. Ayrıca, İslamiyet’in Kuzey Afrika’dan başlayarak kıta içlerine doğru yayılmasının ardından günümüze kadar uzanan süreçte, Arapça da kıtanın bazı ülke ve bölgelerinde yaygın olarak kullanılan dillerdendir.[iii]

Yoksulluk Kıtanın Kaderi mi?

Afrika’ya ilişkin en dikkat çeken ön yargı, yoksulluğun Afrika’nın kaderine sıkı sıkıya eklemlendiğine dair varsayımdır. Bu doğrultuda, Afrika ülkeleri ve burada yaşayan insanlar sürekli olumsuz çağrışımlarla zihinlerde yer etmekte; açlık, kuraklık, yoksulluk gibi olgular üzerinden etiketlenmektedirler. Her ne kadar, yoksulluk kıtanın önemli bir sorunu olsa ve Dünya Bankası’nın 2018 verilerine göre dünya üzerindeki en küçük Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya (GSYİH) sahip olan 50 ülkenin 17’si Afrika’da bulunsa da[iv], Nijerya ve Güney Afrika gibi başarı örnekleri de mevcuttur. Halihazırda, 494 milyar dolar GSYİH’si ile dünyanın en büyük 26. ekonomisi olan Nijerya ve 369 milyar dolar GSYİH’si ile dünyanın en büyük 38. ekonomisi olan Güney Afrika yoksulluğun Afrika’nın kaderi olmadığını bizlere göstermekte ve öğrenilmiş/öğretilmiş çaresizlik efsanesini bertaraf etmektedir.[v] Öte yandan, kıta ülkelerinin üzerine yapışan yoksulluk etiketi, Afrika’da yaşayan insanlara yönelik algılamaları da etkilemektedir. Refah farklılıkları göz önünde bulundurulmaksızın gerçekleştirilen bu algılamalara göre, Afrika’da yaşayan insanların modern teknolojiye ulaşamadıkları ya da hemen hepsinin barakalarda veya elverişsiz ortamlarda yaşadıkları öne sürülmektedir.[vi] Halbuki bu iki itham da gerçeği tam anlamıyla yansıtmaktan oldukça uzaktır. Günümüzde birçok Afrika ülkesi 4-G Wifi teknolojisine sahip olup, bu ülkelerin vatandaşlarının %70’e yakını cep telefonunu aktif olarak kullanmakta, handiyse üçte biri ise internete erişebilmektedir.[vii] Ayrıca, Afrika’da yer alan ülkelerde bankacılık sektörü günden güne gelişmekte ve tarımda teknolojik yöntemlerin kullanımı her geçen gün artmaktadır. Dünyanın her yerinde olduğu/olabileceği gibi Afrika’nın muhtelif bölgelerinde zor şartlar altında yaşayan insanlar bulunsa da, Lagos (Nijerya), Cape Town (Güney Afrika), Luanda (Angola) ve Nairobi (Kenya) gibi Afrika şehirlerinde milyonlarca insan hayli modern şartlarda hayatlarını sürdürmektedir.[viii]

Tembel ve Sorumsuz Afrikalı Miti

Kıta insanının çalışmayı yeterince sevmediği, tembel olduğu ve kendi sorunlarına çözüm bulabilmek için gerekli gayreti göstermediği de sıkça öne sürülen tezlerdendir. Söz konusu tezlerin dayanak noktası, emperyalizmin zirve yaptığı kolonyal döneme kadar uzanmaktadır. Sömürgeciliğin başlangıcından itibaren Afrikalıları kendi topraklarında ya da köle olarak götürüldükleri topraklarda zorla çalıştıran ve kendi zenginliklerini kıtanın kaynakları ile insan gücüne borçlu olan sömürgecilerin bu iddiası günümüze kadar dönüşüm geçirerek gelmiştir. Ne var ki, 2017 ve 2018 yılı verilerine göre, kıta dışında yaşayan Afrika diasporasının ülkelerine gönderdiği yıllık yaklaşık 60 milyar dolar tutarındaki destek[ix], bu yöndeki görüşlerin doğruluğunun sorgulanmasına neden olmaktadır. Zira bu miktar, yabancı ülkelerin kıtaya yönelik gerçekleştirdiği yaklaşık 50 milyar dolar tutarındaki resmi kalkınma yardımların üzerindedir.[x] Bireysel bazda düşünüldüğünde ise, Aliko Dangote (Nijerya) ve Mike Adenuga (Nijerya) gibi Afrikalı iş adamları da, yerel, bölgesel ve uluslararası yatırımlarıyla dikkatleri üzerlerine çekmekte ve “tembel Afrikalı” imajını yerle yeksan etmektedirler.[xi] Diğer yandan, “sorun çözemeyen” ve/veya ”tembel” Afrikalı imajı, “dış yardımların” gerekli ve Afrika’nın bu yardımlara “bağımlı” olduğu düşüncesini ön plana çıkarmaktadır. Elbette ki dünyanın her sorunlu bölgesinde olabileceği gibi, bu coğrafyadaki sorunlu bölgeler de insani yardımlar başta olmak üzere çeşitli dış desteklere ihtiyaç duymaktadır. Ancak daha fazla bağış toplamak adına, çoğu zaman olumsuz bir Afrika imajı öne çıkarılmakta ve kıtada yaşayan insanları suistimal eden bu durum, bu coğrafyanın gerçek sahiplerini fazlasıyla rahatsız etmektedir. Üstelik, Afrika’daki politikacıların ve vatandaşların Batılılar başta olmak üzere diğer aktörlerden beklediği de, kendilerine kayıtsız şartsız yardım edilmesi değil, karşılıklı ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi yoluyla kıta ülkelerinin gelişme yoluna girmesine yardımcı olunmasıdır. Daha genelleştirilmiş bir ifadeyle, Afrika yardımlara değil, karşılıklı ticarete ihtiyaç duymaktadır. [xii]

Demokrasi ve Güvenlik Sorunsalı

Afrika hakkında yaygın olarak kabul gören şehir efsanelerinden bir tanesi de, kıtada yer alan ülkelerin yönetimlerinin büyük oranda yolsuzluğa bulaşmış, anti-demokratik ve darbeci hükümetler olduğu yönündedir. Demokrasinin gelişimi yolunda karşılaşılan engeller ve askeri darbeler kıta ülkeleri için önemli bir imtihan vesilesi olsa da, devlet sistemi ve özgürlükleri yerleşmiş ya da sürekli olarak daha iyiye giden ülkeler de mevcuttur. 2019 yılında yayınlanan ve 169 ülkede demokrasinin işlerlik durumunu ölçen demokrasi endeksine göre, Kongo Demokratik Cumhuriyeti (166), Orta Afrika Cumhuriyeti (165), Çad (163) ve Ekvator Ginesi (161) gibi ülkeler dünyanın en kötü örnekleri arasında gösterilmiştir. Bununla birlikte Moritus (18), Botsvana (29), Yeşil Burun Adaları (30) ve Güney Afrika (40) gibi Afrika ülkeleri ise dünyanın en gelişmiş 50 demokrasisi arasında zikredilmektedir.[xiii] Bu noktada, geçmişte Afrika’da gerçekleştirilen askeri darbelerin birçoğunun dış desteğin ya da kolonyal mirasın sonucu olması, darbelerin mahiyetini ortaya koyması itibariyle önem arz etmekte; demokrasi sorunu ise bölgesel ve küresel güç olma arzusundaki aktörlerin kıta ülkelerinin iç işlerine karışmalarına olanak sağlamaktadır. Hal böyle olunca bu sorun bir başka ön yargıyı, güvenlik sorununu açığa çıkarmaktadır. Yaygın bir abartıya algıya göre, savaş, kıtlık çocuk askerler, terörizm ve iyi yönetilemeyen devletlerin varlığı, Afrika’nın güvenliği adına soru işaretlerine neden olmaktadır.[xiv]  Bütün bu sayılan problemler kıtanın muhtelif ülkelerinde/bölgelerinde görülmekle birlikte, daha yukarıda ismi zikredilen bazı ülkelerde olduğu gibi birçok önemli noktasında güvenli bir şekilde ve huzur içinde yaşamak mümkündür. Diğer bir ifade ile, öne çıkarılan/çıkarılmaya çalışılan spesifik örnekler dışında birçok Afrika ülkesindeki güvenlik problemleri dünyanın diğer birçok ülke ve bölgelerinde mevcut bulunan sorunlardan daha ekstrem bir yapıya sahip değildir. Üstelik bahsi geçen bu sorunların varlığının kıtadaki yeni-sömürgeci tahakküm arayışları ile doğrudan bağlantılı olduğuna yönelik iddialar da meseleyi daha çetrefilli hale getirmektedir.[xv] Sömürgecilik dönemi ya da Soğuk Savaş örneklerinde olduğu gibi, küresel aktörlerin rekabetinin kıtaya doğrudan veya dolaylı bir şekilde yansıması da, Afrika’daki sıkıntıların yapısal arka planını oluşturmaktadır.

Bir Sömürü Aracı Olarak Medeniyet Kavramı

Afrika söz konusu olduğunda, kendisine en çok taraftar bulan ve en sık dillendirilen iddialardan bir diğeri de, bu kıtada medeniyete ait temel saiklerin tam olarak yerleşemediği iddiasıdır. Bu mesnetsiz iddianın dayanağı da tıpkı “Afrika insanının tembel olduğu iddiası” gibi sömürgecilik dönemine kadar uzanmaktadır. Yüzlerce yıl önce, Afrika’nın zenginliğini ve insan gücünü sömürmek amacıyla bu coğrafyaya gelen Avrupalılar, sömürgeci zihniyetlerine meşruiyet kazandırmak, Afrikalılara yaptıkları ezayı ve cefayı ulvi bir hareketmiş gibi gösterebilmek için, kıtada medeniyetin bulunmadığını iddia etmiş; buna mukabil Afrikalıları ilkel, vahşi, barbar, imansız (Hristiyanlık bağlamında) canlılar olarak tasvir etmişlerdir.[xvi]  Neredeyse hiçbir doğruluk payı bulunmasa da, bu yöndeki iddialar günümüzde dahi kendisine taraftar bulabilmekte, hatta ne yazık ki bir kısım Afrikalı gençler dahi bu iddiaları sahiplenerek atalarını sömürenleri değil de, yeterince modernleşemedikleri ve geri kaldıkları, dolayısıyla sömürüye maruz kaldıkları için atalarını suçlayabilmektedirler. Hiç şüphesiz, ister geçmişte isterse günümüzde ortaya atılmış olsun, bu yöndeki iddiaların en temel amacı eski ve yeni sömürgeci düzenin meşruiyetinin sağlanmasıdır.[xvii] Avrupa’da insanların birbirini boğazladığı dönemlerde medeniyetsiz denilen Afrika’da devletlerin ve çeşitli toplumsal/sosyal yapıların inkişaf etmesi, birçoğu sömürgeciler tarafından yerle yeksan edilen tarihi kütüphanelerin geçmişteki varlığı, yılda yaklaşık 2000 filmin vizyona girdiği Nijerya sineması örneğinde olduğu gibi kültür ve sanat etkinliklerinin sürekli bir gelişme göstermesi, kıtadan çıkan şair ve yazarların popülerliğinin giderek artması, Afrika müziğinin geniş kitlelerin teveccühüne mahzar olması gibi bir çırpıda akla gelebilecek örnekler dahi, Afrika’nın kültürden, sanattan, ve bizatihi medeniyetten tamamen yoksun olduğu iddialarını tarihin ve günümüzün çöplüğüne göndermektedir.

Sonuç Yerine

Başlangıçta da belirtildiği üzere, Afrika yüzlerce yıldır olumsuz peşin hükümlerle en fazla karşı karşıya kalan kıta konumundadır. Bu coğrafya ile ilgili öne sürülen bazı görüşlerin ve iddiaların kimi oldukça sınırlı bir kısmının haklılık payları bulunsa dahi, bu görüş ve iddialar Afrika gerçeğini tam olarak resmetmemektedir. Hatta söz konusu görüş ve iddialar çoğu zaman mevcut gerçeği ekonomik ve siyasi hegemonya arayışındaki aktörlerin çıkarları doğrultusunda şekillendirip çarpıtarak alternatif bir Afrika gerçeği yaratmaya çalışmaktadır. Elbette ki, Afrika sorunlardan tümüyle azade, müreffeh ve mükemmel bir kıta değildir. İnsanlık tarihi boyunca dünyanın hiçbir yerinde bu tarz bir siyasi yapının varlık gösterdiği de görülmemiştir. Bu kapsamda, Afrika da kendine has olsun ya da olmasın birtakım problemlerle yüzleşmektedir ve gerek kıtadaki ülkelerin kendi çabalarıyla gerekse uluslararası toplumun izlediği politikalar vasıtasıyla bu sorunları aşmaya çalışmaktadır. Bu hususta en önemli nokta, açlık, yoksulluk, terör, kötü yönetim, demokrasinin işlevsizliği gibi birtakım sorunların marjinalleştirilerek yalnızca bir bölgeye ya da kıtaya ithaf edilme yönündeki tutumdur. Maalesef bu tutum kıtadaki eski ve yeni sömürgeci iştahı kabartmakta, yerel kaynakları ve insan gücünü yeniden/eskisinden farklı yöntemlerle manipüle etmek isteyenlerin bir aracı haline dönüşmektedir. Bu yazıda vurgulanmaya çalışılan durum da, tozpembe bir tablo çizerek Afrika’nın sorunsuz bir kıta olduğu iddiası değil, burada var olan sorunların kimi zaman abartılarak kimi zaman genelleştirilerek, çeşitli nedenlerle olduğundan farklı bir imajının ortaya konulmaya çalışıldığıdır. Bu alternatif imajın, Afrika’da ve dünyada çeperini an be an genişletmek isteyen yeni-sömürgeci aktörlerin ekmeğine sağ süreceği ise aşikardır.

SONNOTLAR:

[i] Ahmet Kavas, Geçmişten Günümüze Afrika, Alelmas Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, 2019, s. 1-2.

[ii] Afrika zirveleri ile ilgili ayrıntılı bilgi ve değerlendirmelerim için bkz: Hasan Aydın, “Afrika Zirveleri Nasıl Okunmalı?”, Yeni Şafak, https://www.yenisafak.com/hayat/afrika-zirveleri-nasil-okunmali-3514812, 19.12.2019, [Erişim Tarihi: 9.3.2020]

[iii] “Languages of Africa”, Nations Online, https://www.nationsonline.org/oneworld/african_languages.htm, [Erişim Tarihi: 9.3.2020)

[iv] “GDP (Current $)”, World Bank, https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD?year_high_desc=true, [Erişim Tarihi: 9.3.2020].

[v] “Projected GDP Ranking”, International Monetary Fund World Economic Outlook (October-2019), http://statisticstimes.com/economy/projected-world-gdp-ranking.php,  20.2.2020, [Erişim Tarihi: 9.3.2020].

[vi] Zoe Kelland ve Erica Sanchez, “Debunking 15 Common Myths and Misconceptions About Africa”, Global Citizen, https://www.globalcitizen.org/en/content/africans-are-all-poor-and-15-other-myths/, 12.6.2018, [Erişim Tarihi: 9.3.2020].

[vii] “10 Common Misconceptions and Stereotypes about Africa”, Africa.com, https://africa.com/10-common-misconceptions-and-stereotypes-about-africa/, [Erişim: 9.3.2020].

[viii] Kelland and Sanchez, a.g.m.

[ix] “Afrika Üzerine Bazı Mitler”, Lacivert Dergi, Haziran 2019, s. 21.

[x] “Development Aid At a Glance, Statistics by Region: Africa”, OECD, https://www.oecd.org/dac/financing-sustainable-development/development-finance-data/Africa-Development-Aid-at-a-Glance-2018.pdf, 2018 Edition, s. 2, [Erişim Tarihi: 9.3.2020].

[xi] “Africa’s Billionaries”, Forbes, https://www.forbes.com/africa-billionaires/list/#tab:overall, [Erişim Tarihi: 9.3.2020).; Hasan Aydın, “Afrika’nın Milyarderleri”, AFAM Resmi İnternet Sitesi, https://www.afam.org.tr/afrikanin-milyarderleri/, 30.11.2017, [Erişim Tarihi: 9.3.2020].

[xii] Ela Soyemi, “Africa needs trade, not aid”,  The Guardian, https://www.theguardian.com/commentisfree/2010/apr/17/election-international-aid-policies, 17.4.2010, [Erişim Tarihi: 9.3.2020].

[xiii] “The Economist Intelligence Unit’s Democracy Index:2019”, Economist, https://infographics.economist.com/2020/democracy-index-2019/index.html, [Erişim Tarihi: 9.3.2020].

[xiv] Claire Metelits, “Security Threats in Africa: A Critical Perspective”, Carnegie Ethics Online Monthly Column, carnegiecouncil.org/publications/ethics_online/0098, 10.10.2014, [Erişim Tarihi: 9.3.2020].

[xv] Jamestown Foundation,”Counterterrorism or Neo-Colonialism? The French Army in Africa”, Terrorism Monitor Volume, https://www.refworld.org/docid/5326f2624.html, C. 12, S. 5, [Erişim Tarihi: 9.2020]

[xvi] Ayrıntılı bilgi için bkz: Albert Memmi, Sömürgecinin Portresi/Sömürgeleştirenin Portresi, Versus Kitap, 2014.; Frantz Fanon, Siyah Deri Beyaz Maskeler, Encore Yayınları, 2016.

[xvii] Hasan Aydın, “Avrupalıların Karanlık Yüzü: Sömürgecilik”, AFAM Resmi İnternet Sitesi, https://www.afam.org.tr/avrupalilarin-karanlik-yuzu-somurgecilik/, 5.10.2017, [Erişim Tarihi: 9.3.2020].

 

 

 

Share.

Yazar Hakkında

Hasan Aydın 1993 yılında İstanbul, Üsküdar’da doğdu. İstanbul’da geçen ilköğretim ve lise eğitiminin ardından, 2016 yılında Yalova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Bölümünden derece ile mezun oldu. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim dalında başladığı tezli yüksek lisans eğitimini 2018'de başarıyla tamamlayıp aynı bölümde doktora eğitimine başlamıştır. İleri seviyede İngilizce bilmektedir. İlgi alanları, Din ve Milliyetçilik, Sömürgecilik ve Afrika’da ABD Dış Politikası’dır.

Yoruma Kapalı