Ahmet Kavas: Aslında Avrupa Afrika’ya Bağımlı

0

Çad Büyükelçisi Prof. Dr. Ahmet Kavas, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son ziyaretiyle gözlerin yeniden çevrildiği Afrika’yı anlattı. Afrika’nın şiddeti Batı’dan aldığını ifade eden Kavas, “Batı hiçbir şüpheye mahal yok denecek derecede medeniyeti Afrika’dan aldıkları ile öğrendi” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son Afrika seyahati gözleri yeniden bu kıtaya çevirdi. Batı basını ve Türkiye’deki kimi medyada sadece şiddet ve yoksulluk ile gündeme gelen bu kadim kıtanın, AK Parti iktidarıyla birlikte sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da ilgi alanına girdiği bir gerçek. Son 13 yılda Türkiye, Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar Afrika’ya dönük diplomatik, ticari, siyasi ve insani politikalar uygulamaya başladı. İşte bu noktada ben de sorularımı akademik çalışmalarını Afrika’ya hasretmiş değerli bilim adamı, Büyükelçi Prof. Dr. Ahmet Kavas’a yönelttim.

Afrika denince, biz de bir dönem bu coğrafyaya batılıların gözünden baktık. Afrika Türkiye için neresidir?

20. Yüzyıl dünyasındaki Afrika algısı, yapay ve sömürgecilerin bir ürünü idi. Bunda ciddi anlamda başarılı da oldular. 868’de Tolunoğulları devletini Mısır’da kuran ilk Müslüman Türklerin mirası bin yıllık zengin bir geçmişe sahipti. Bu yok edilemezdi, sadece üzeri küllendi, şimdi atalarımızın insanlık adına tesis ettiği medeniyet yeniden canlanmakta. Afrika, Türkler için Anadolu’dan önce yurt edindikleri bir coğrafyadır. Uğruna yüzbinlerce evladını feda ettikleri, kıta yerlilerini kendi değerleri ile yaşatmak için mücadele ettikleri, ne insan gücüne, ne de yerel kaynaklarına el sürmedikleri bir kıtadır. Kısacası Afrika Afrikalılarındır. 16. Yüzyıl’da abluka edilen kıta 20. yüzyıla kadar sömürülememişse bunun yegâne sebebi, Osmanlıların zor zamanda yanlarında olmasıdır.

ANADOLU’DAN ÖNCE AFRİKA’DAYDIK

Peki, Türkiye Afrika için tarihsel ve kültürel anlamda neresidir?

Anadolu’dan daha önce Afrika, Türklerin hâkim olduğu yerdi. “Türkiye” demek Osmanlı ile ifade edildiğinde bir anlam taşıyordu, 1990’lı yıllarda Mali ve Senegal’de bulunmuştum ve ülkemizin adını dahi bilen insan sayısı çok azdı. Medyada aylarca bir satır haber çıkmazdı. Ama Osmanlı deyince özellikle Müslümanların gözlerinin içi gülüyordu. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin tek yönlü eksiği değil, sömürgeciler Osmanlı’nın varisi olarak onu gördüklerinden bu yeni ülkeyi her yerde unutturmak istemişlerdi. Belli bir oranda da hedeflerine ulaştılar. 21. Yüzyıl’ın ilk çeyreği artık hem bizim için, hem de Afrikalılar için geçmişin yeniden hatırlanması, özellikle yeni bir geleceğin inşası için fırsatlar doğuracaktır.

OSMANLI SÖMÜRGECİLİĞE SON VERMEK İÇİN GİTTİ

Osmanlı, Afrika’ya hangi sâiklerle gitmişti ve orada bıraktığı iz nedir?
Öncelikle sömürgeciliği durdurmaktı ve kıtanın Endülüsleşmesine müsaade etmemekti. Afrika eğer Avrupalıların eline geçecek olursa dünyanın tüm düzeni baştan aşağı değişecekti. Hatta Osmanlı’nın kendi varlığı dahi tehlikeye girecekti. Dört asır Afrika’nın her an yanında oldu, ama oradan ayrıldığı anda hem kendisi yok oldu, hem de Afrika son kilometre karesine kadar işgal edilip sömürüldü. Bıraktığı iz, öncelikle yerel insanlarla evlilik yoluyla kurduğu akrabalık bağları, cami, medrese, kale, kışla, çeşme, liman, devlet düzeni gibi hayatı kolaylaştıran yapılardı. Kıtanın dış dünyayla ticaret, seyahat, eğitim gibi tüm etkileşim yollarını açık tuttu.

ÜÇ ASIR KÖLE SATTILAR

Afrika’nın Avrupa tarafından sömürgeleştirilme süreci ana hatlarıyla nasıl işledi?

Afrika’daki Avrupa sömürgeciliğinin merkezinde zannedilenin aksine daima insan unsuru birinci sırada, yeraltı hammadde kaynakları ise ikinci planda yer aldı. 16. Yüzyıl’ın en büyük gelir kaynağı insan ticareti, yani kölelikti. Bunu Batı üç asır uyguladı. 19. Yüzyıl’da kıta yerlileri sınırlı askeri eğitimden geçirilerek ele geçirilemeyen bölgelerin işgalinde kullanıldılar. 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısından itibaren bağımsızlaşan ülkeler, geçmişin ağır ve sınırlı sömürgeleştirilmesi yerine teknolojinin tüm imkânlarını kullanan çokuluslu şirketler marifetiyle adeta maden ocakları kurutulana kadar yok edilmekte ve 100 dolar civarında maaşlarla Afrikalı yine açlığa ve yoksulluğa teslim edilmektedir. Kıtada henüz ilimde önder üniversite, sanayide Afrika üretimi mallar, sanatta Afrikalı eserler yoksa, bu tesadüf olamaz.

İbn-i Haldun’u yetiştiren kıta nasıl ilkel olur?

Batı tahayyülünde Afrika medenileştirilmesi lazım gelen ilkel toplulukların yurdu olarak görülüyor. Bu kıta ilkel insanların coğrafyası mı?

Bir bölge kendini üstün göstermek için diğerini olabildiği kadar aşağılamalı ki medeniyet adına attığını iddia ettiği tüm adımları meşrulaştırabilsin. Batı hiçbir şüpheye mahal yok denecek derecede medeniyeti İslam öncesi dönemde ve özellikle de İslamiyet ile birlikte Afrika’dan aldıkları ile öğrendi. Sonra allayıp pullayıp Afrikalılara iki asırdır satma telaşında. Avrupa’ya kuzeyden gelen istilalara “barbarların saldırısı” gözü ile bakılırken güneyden, yani Afrika’dan sadece “medeniyet” aldılar. Endülüs sadece Avrupa’nın değil insanlığın medenileşmesinde gelmiş geçmiş en büyük etkenlerden birisi olarak altın çağ olarak takdir edilmektedir. İbn Haldun’un, Suyûti’nin ve daha nice âlimin yüzlerce eser verdiği kıta nasıl ilkel olabilir.

İNSAN KATLETME SANATI

Batılı medya kaynakları Afrika’yı şiddetin sürekli olarak yaşandığı bir yer olarak gösterme eğiliminde. Afrika ve şiddet ilişkisi ne düzeyde ve kökenleri neler? 

Afrikalılar daha 16. Yüzyıl’ın başındaki ilk sömürgecilerin elinde şiddetin ne anlama geldiğini ateşli silahları tanıyınca, daha doğrusu bizzat kendi üzerlerinde uygulandığında tanıdı. Şiddetin ne olduğunu kıtadan köle alımının başlamasıyla tanıdılar ve insanın hayvandan daha aşağı nasıl düşürüldüğünü; sömürgeciliğe karşı tüm direniş hareketlerinin nasıl kanlı bastırıldığını; aldıkları eğitimlerle Avrupa’da yaşanan büyük kıyımları yakından tanımak suretiyle adeta şiddetin her türlüsüne gözleri açıldı. Alıp kopyaladılar. Sadece Victor Davis Hanson’un Carnage and Culture (Katliam ve Kültür) (2001) kitabını okumak bile yeter. İnsan katletme sanatı ile Batı kültürünün nasıl iç içe olduğunu ele alıyor. Eşşebab, el-Kaide, Boko Haram gibi yapılanmaları Müslüman toplumların çoğuyla özdeşleştirmek ise tamamıyla kasıtlı ve kötü niyetlilerin kurnazlığıdır.

Hristiyan nüfus fazla gösteriliyor

Afrika İslam tarihinin önemli parçalarına tanıklık, yurtluk etmiş yerlerden birisi. Afrika’nın İslam ile ilişkisi ne düzeyde? 

Afrika’da İslamiyet’in yayılması vahyin geldiği 610 yılından beş yıl gibi çok kısa bir süre sonra 615 yılında Habeşistan’a yapılan ilk hicretle başladı, 639’da Hazreti Ömer döneminde Mısır’a yapılan ilk seferin ardından çok sayıda fetihle desteklendi. Afrika’nın medeniyete açık olan tüm bölgeleri sömürgecilik öncesi Müslümanların elindeydi. Sömürgecilik Afrika’daki geleneksel İslam eğitimini önce engelledi, sonra gelişmesine fırsat vermedi. 54 bağımsız ülkenin 27’si İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Etiyopya ve Tanzanya henüz üye değil. Kenya, Orta Afrika, Mozambik, Malavi ve Uganda gibi ülkelerde Müslümanların sayısı çok düşük gösteriliyor. Buna karşılık toplam nüfusu bir milyar 100 milyon denen kıtada 350/400 milyon gibi abartılı bir Hristiyan nüfus olduğu söyleniyor. Yani neredeyse iki kişiden birisi Hıristiyan diyorlar. 200 milyon civarında oldukları daha makul görülebilir. İİT’nin bir an evvel dünya genelindeki Müslüman nüfusu tespit edecek bir birim kurması gerekiyor.

Erdoğan’ın ziyareti bütünleştirici

Cumhurbaşkanı’nın son Afrika seyahatini bu bağlamda nasıl değerlendirirsiniz, bu seyahat bölgede nasıl bir karşılık buldu?

Cumhurbaşkanımızın ziyaretlerinin değerini anlamak için ya o seyahatte bulunmak veya Afrika’da yaşamak lazım. Özellikle Afrikalı liderlerin bile gitmekte çekindikleri Cibuti ve özellikle Somali’yi ziyareti Somaliler kadar tüm Afrikalıları memnun etmiş, kıtada tüm dikkatlerin bu ziyarete dönmesini sağlamıştır. Afrika’da yeni dört aktör arasında Türkiye’nin adı zikredilirken diğer üçünden ayrılmasının temel sebeplerinden birisi bu ziyaretle daha iyi anlaşıldı. Bu ziyaret Somali’yi bölme gayretindekilerin değil aynen Osmanlı’nın 16. Yüzyıl’da ve 19. Yüzyıl’da iki defa kıtanın bu coğrafyasını bölünmekten kurtardığı ülkeyi bir kez daha hamle yapıp yeniden bütünleştirecek ziyarettir.

Aslında Avrupa Afrika’ya bağımlı

Afrika, açlığın, yoksulluğun hüküm sürdüğü bir yer olarak biliniyor. Oysa bu kıtanın zengin doğal kaynaklara sahip olduğu bir gerçek. Afrikalıları zengin kaynakların yoksul bekçileri kılan düzenin temelinde ne yatıyor?

Hammadde kaynakları kullanabilenin elinde gerçek değerini buluyor. Evinizin altında bir ton altın olsa siz onu kullanamadıkça bir değeri yok. Afrikalılar cehalette bırakılarak, iç savaşlarla boğuşturularak tüm değerleri çokuluslu şirketler tarafından acımasızca tüketilmektedir. Afrikalılar kaynaklarını hakkıyla değerlendirebilirlerse elektriksizlikten karanlıkta kalan Nijer, Çad, Mali değil Fransa, Belçika, İngiltere vs. olacak. Çünkü bugün Afrika uranyumu olmadan hangi Avrupa ülkesi elektriğini temin edebilir.

İsrail’in Afrika’ya yönelik ilgisi öteden beri biliniyor, hatta ırkçı Güney Afrika yönetimine desteği de utanç sayfalarından birisi olarak hala hafızalarda. İsrail’in bölgede etkinliği ne düzeyde?

Afrika’da en etkin ve sessiz çalışan ülke belki de İsrail. Afrika’da birinci derecede İsrail’i cezbeden kiloda az, değerde yüksek altın, elmas ve diğer kıymetli madenlerin işletilmesi veya onların uluslararası pazarlara sevki gelmektedir, bu yönde ciddi endişeler var.

Türkiye’nin son on yılda Afrika’ya yönelik büyük bir açılım politikası güttüğü görülüyor. Yapılanları ve gelinen noktayı özetler misiniz?

Türkiye Afrika konusunda uzun yıllar çekingen davrandı. Hatta şu söz maalesef birçok yetkili ağızdan sıklıkla tekrarlandı: “Ne işimiz var Afrika’da. Fransa, Çin, ABD orada. Biz Afrika’da etkili olsak ne olur”. 54 kıta ülkesinin 39’unda faal büyükelçiliğimiz artık ciddi anlamda karşılıklı müspet etkileşim noktasında dikkat çekiyor. Diplomasimiz kıtanın tüm nüfusunun yüzde doksan beşine ve toplam yüzölçümünün de %98’ine hitap etmektedir. Tüccarlarımız kadar yatırımcı iş adamlarımız da Afrikalı muhatapları ile daha fazla iş imkânları aramaktalar. Artık kıtada sınırlı da olsa milyar dolarlık yatırımlarımız var diyebiliyoruz.

 

Not: Bu röportaj, Nil Gülsüm tarafından Prof. Dr. Ahmet Kavas T.C. Çad/Encemine Büyükelçiliği sırasında gerçekleştirilmiş ve Röportaj Gazetesi’nde yayınlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz.  http://www.roportajgazetesi.com/ahmet-kavas-roportaji-c2645.html

 

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yorum Yap