Afrika’da Enerji ve Pazara Giriş: Yol Haritası ve Öneriler

0

Enerjiye dayalı bir çok kaynak ve rezervi içinde barındıran Kıta Afrikası, özellikle termik kaynakları (doğalgaz-petrol ve türevleri) açısından oldukça zengin yataklara sahip iken, RES (rüzgar enerjisi) ve güneş enerjisine dayalı elektrik üretimine de oldukça uygun bir bölgedir. Bunun yanında diğer elektrik üretim yöntemleri olan HES (hidrolik kaynaklı üretim) ve jeo termal kaynaklı üretim için bölgenin coğrafi koşulları açısından pek rantabl olmadığı gerçektir.

Tüm bu imkânlara rağmen özellikle Orta Afrika’da ülkelerin birçoğunda elektrik kullanımı ülke genelinin % 10’ları civarındadır. Bazı ülkelerin başkentlerinde ise % 40’lara ancak ulaşılmıştır. Bu durumun başlıca nedeni, ülkede enerjiye dönük sistemlerin üretilememesi ve uygulamada teknik alt yapı ve kadroların olmamasından kaynaklanmaktadır. Dolayısı ile bu durum bölgede yatırım yapmak isteyen uluslararası ve yerel yatırımcının elini zayıflatmaktadır.

Avrupa ülkelerinin çok yüksek fiyatlarla enerji yatırım projeleri sunuyor olması, Çin menşeili firmaların düşük kalite ve hizmet sunması bölge pazarında Türkiye’ye önemli bir alan açacaktır. Hali hazırda bölge insanı ile yüzyıllar öncesine dayanan medeniyet ve kültür bağının önemli avantajlar sunduğu bu coğrafya, Türk yatırımcılara birçok sektörde olduğu gibi enerji sektöründe de pek çok fırsat sunmaktadır.

Bu minvalde elektrik enerjisi üretimine yönelik projeler kapsamında bölgenin coğrafi ve iklim koşulları göz önüne alındığında çoklu üretim modellerine hibrit kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadır. Zira kot farkı pek olmadığından hidroelektrik santrallerden yararlanmak nerede ise pek mümkün değildir. Özellikle ülkelerin birçoğunda başkentlerde sınırlı imkânlarla petrol-jeneratör sistemleri ile elektrik üretilmektedir. Düşük kapasite ve maliyeti oldukça yüksek olan bu yönteme entegre edilebilecek alternatif elektrik üretim modelleri ile üretim kapasitesi artırılabilir, maliyetler düşürülebilir ve enerji kullanımı bir o kadar da yaygın hale getirilebilir.

Burada izlenmesi gereken yol bölgenin enerjiye yönelik potansiyellerini öne çıkarabilmek ve otomasyon sistemlerle hibrit enerji üretimine geçmektir. Zira gün ışığından yıllık/gün ve saat bazında en fazla yararlanılan kıtada güneş enerjisi ile elektrik üretimi oldukça verimli olacaktır. Ayrıca RES’lerle (rüzgar-elektrik enerjisi sistemleri) desteklenecek olan hibrit modeller üretimde kapasiteyi artıracağı gibi maliyetleri de düşürecektir. Tabii ki en önemli enerji üretim kaynağı olan mevcut sistemin iyileştirilmesi adına Özellikle diesel (dizel) jeneratörlü santraller yerine daha uzun ömürlü olan ve yüksek verim elde edilen fuel oil ile çalışan jeneratörler tercih edilmelidir.

Bu tür sistemlerin kurulum maliyetleri dezavantaj gibi düşünülebilir ancak, yerleşim alanlarında ihtiyaca göre bağımsız kurulacak lokal santraller, bölgeler arası nakil hatlarına ihtiyaç olmayacağından çok daha caziptir. Bu durum enerjinin taşınmasına yönelik kurulum-işletim-bakım maliyetlerini ortadan kaldıracağı gibi enerji transferindeki gerilim kaybını da bertaraf edecektir.

Diğer taraftan bölge ile ilgili özellikle şunu ifade etmek isterim ki; kısa vadeli planlanan, orta gerilim kademelerine yönelik uygulanan düşük gerilimler daha sonraki yıllarda tüketim artışına cevap veremeyeceği için beraberinde yeni yatırımları zorunlu kılacaktır. Örneğin 15 KW’lık orta gerilim ile beslenen bir beldede sistemin tesir alanı 25 km’lik bir  hat ile sınırlı iken 30 KW’lık  bir orta gerilim kademesinin tesir alanı 50 km’lik hat uzunluğuna cevap  verebilmektedir. Küçük gerilim kademelerinde 3 -5 yıl sonra tüketiminin artacağı göz önünde bulundurulduğunda voltaj düşüklüğü yaşaması kaçınılmazdır. Bu durum da 15 KW gibi küçük sınırlı kademelerin yukarılara taşınmasını zorunlu kılıyor. Tabii ki, ihtiyaca göre artırılan gerilime uygunluk açısından mevcut iletici sistemlerin izolasyon ekipmanlarını değiştirmek, trafolarını güncellemek ekstra ciddi maliyetleri de beraberinde getirmektedir. Elektrik enerji üretimine yönelik yatırımlarının bölgenin gelişim ve enerjiye ihtiyaçları açısından uzun vadeli planlamalarla yapılıp uygun sistemler, gerilim standartları ve ekipmanları seçilmelidir.

Ayrıca bölgenin iklim koşulları göz önüne alınarak toz ve sıcağa dayanıklı malzeme ve ekipmanları üretilmesi, kurulacak elektik sistemlerinin ömrünü kat kat arttıracaktır. Kıta da 50 °C’ye kadar çıkan sıcaklıklarda kullanılan trafoların metal binalar içinde kullanılmaları trafoların sık sık yanmasına sebep olmaktadır. Bu duruma çözüm olarak direk tipi trafolar ya da yeraltı trafoları teşvik edilmelidir. Önemli bir husus olarak gözlemlediğimiz bir diğer konu, bölgede kullanılan sistemlerde standart bir kalite anlayışının olmamasıdır. Sistemin alakasız ve hayati olmayan noktalarında çok pahalı ve yüksek kaliteli ekipmanlar kullanılırken, çok önemli olan kritik ekipmanlarda aynı kaliteye rastlanmamaktadır. Homojen olmayan bu kalite standardı sistemin sağlıklı çalışmasına haiz olmadığı gibi gereksiz abartılı maliyetleri de beraberinde getirmektedir.

Pazara Girmek İsteyen Türk Firmaları Nasıl Bir Yol İzlemelidir?

Türk firmalarının maalesef yok denecek kadar az olduğu Afrika enerji pazarında devletin ilgili firmalara teşvik ve destek vermesi özellikle de para transferi ve banka teminatları konusunda çözüm üretmesi gerekmektedir. Mümkünse devlet bankalarından birkaçı Afrika’nın farklı stratejik bölgelerinde şube açmalıdır.

Elektrik üretim ve nakil tesislerine yönelik malzeme satışına yönelik girişimler çok da verimli olmamaktadır. Zira bu ülkelerde bahsi geçen projelerin uygulanmasına yönelik teknik kadro bulmak hayli zordur. Bu minvalde elektrik üretim ve iletimine yönelik anahtar teslim projeler yapabilen firmaların bölgede yoğunluk kazanması hem müteahhitlik hizmetleri hem de malzeme satışı konusunda Türkiye’nin elini güçlendirecektir. Bu konuda özellikle elektrik enerji sektöründe gerek üretim, gerek şebeke nakil hatları gerekse inşaat tesisat projelerine yönelik malzemelerin pazarda satış stratejisi kalem ürünleri bazında değil tüm ihtiyaçlara cevap verir nitelikte olmalıdır. Firmaların pazara sunduğu sınırlı sayıda kalem ürünler, tek başlarına pek bir şey ifade etmemektedir. Zira bu strateji nakliye açısından hem çok maliyetlidir hem de proje taleplerine bütünsel anlamda ihtiyacen cevap veremediği gibi, yerel kurum-kuruluşlarca da talep görmemektedir. O halde sektör üretici firmaların bir araya gelerek sektörün ihtiyaçlarını toptan karşılar nitelikte her şeyin bulunabileceği market mantığı ile hareket etmeleri en doğru yaklaşımdır.

Ülkemizde 90’lı yıllarda eli ile elektriğin götürülmediği köy bırakmayan KOBİ düzeyindeki küçük orta ölçekli firmalar, maalesef 2000 yılındaki özelleştirme ve sonrasındaki süreçte bir çeşit doğal tasfiye görmüş olup Türkiye’deki paylarını büyük firmalara holdinglere kaptırmıştır. Ana yüklenici olarak bahsi geçen büyük firmalara taşeron olarak hizmet vermek zorunda kalan küçük firmalar bu süreçte yok olma ve piyasadan silinme noktasına gelmiştir. Birçoğu da zaten gidişatın başında sektörden çekilmiştir. Burada özellikle vurgulanması gereken husus yüksek gerilim-enerji nakil alanlarında deneyimli olan birçok kalifiye eleman ve teknik kadro sektörden uzaklaşmış ya da mesleğini değiştirmiştir. Ayrıca sektöre hizmet edecek yeni jenerasyonların da önü tıkanmıştır.

Tam da bu noktada Afrika, elektrik enerjisi üretim ve yaygınlaştırılmasına yönelik projelerde bu firmalara ciddi fırsatlar sunacaktır. Bu firmaların Afrika ülke pazarına yönelimleri hem ülkemize ciddi girdiler sağlayacaktır hem de ayakta durması ile beraber nitelikli iş gücünün erimemesi açısından olumlu sonuçlar doğuracaktır. Devletin Afrika açılımı kapsamında bu firmalara maddi manevi sunacağı desteklerin, bürokratik sorunlara yönelik atılacak adımların, bankacılık sistemine ilişkin çalışmaların bahsi geçen firmaların bölge pazarında paylarını artırmak için oldukça önemsenecek katkıları olacaktır.

Son olarak, malum olduğu üzere Afrika’ya lojistik olarak en uygun ve en çok tercih edilen yöntem, deniz taşımacılığıdır. Özellikle kıtada iç ülkelere sevkiyat yapılacaksa kara nakliyesi de bineceğinden hayli maliyet oluşturmaktadır. Bu minvalde özellikle hacim kaplayan havaleli ürünlerde gerek uygulamada kullanılacak makine ekipman gerekse tam mamullerde ürünlerin tek parça yerine, modüler olması demonte edilebilir olması nakliye maliyetlerini oldukça düşürecektir. Bu süreci destekleyecek en güçlü faktör ise, THY üzerinden kargo seferlerinin açılıp cazip ama hava yolları şirketine de kar sağlayacak minimize fiyatların sunularak, Afrika’nın kritik noktalarına her türlü mal ve ürün taşımacılığının önünün açılmasıdır.

Share.

Yazar Hakkında

Ahmet Özen, 1975 Erzurum/Tortum doğumludur. İlk ve orta öğrenimini Tortum/Çağlayan Köyü’nde, liseyi Yalova Lisesi’nde tamamladı. Ege Üniversitesi Tıbbi Laboratuvar Bölümü’nden 1997’de mezun oldu. Ticaret amaçlı Afrika seyahatlerindeki ilk tecrübesini 2005’te yaşadı. Çad Cumhuriyeti’ne 2008’de ihracat yapmaya başladı. Hâlihazırda Çad, Libya, Nijer, Senegal, Kamerun, Benin, Mozambik ve Kenya gibi çeşitli Afrika ülkelerine enerji dağıtım, proje uygulama ve malzemelerinin yanı sıra inşaat malzemeleri, gaz ve su dolum tesisleri, makine ve gıda gibi farklı alanlarda ihracat yapmaktadır. Potansiyel hedefi gıdadan alt yapıya, inşaattan tarım sektörüne kurucusu olduğu Alelmas Dış Ticaret aracılığıyla Türkiye üzerinden özellikle Afrika’nın tüm ülkeleriyle güvenilir ve ortak bir pazar ağı kurabilmektir. Yalova’da ikamet etmekte olup, evli ve 4 çocuk babasıdır.

Yorum Yap